Her gün yeni bir haberle, yeni bir gündemle güne başlıyoruz. Bu kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuz olabiliyor. Ancak hissettiğimiz duygular artık gün içerisinde o kadar hızlı değişiyor ki, tabiri caizse ışık görmüş tavşan gibi kalabiliyoruz çoğu zaman. Gündemin hızlıca değiştiği ve her gün yeniden tepkimizi göstermemiz gereken olaylar oldukça bazen ne hissedeceğimizi de şaşırıyoruz haliyle.
Sokak hayvanlarına ilişkin uygulanacak olan kararlar, kadın cinayetleri, bitmek bilmeyen şiddet hikayeleri, Gazze’de yaşanan katliam, her gün ülke yöneticilerinin uygulama noktasında hatalı olan birbirinden farklı kararlar, yaşama dair maddi sıkıntılar ve her geçen gün artan geçim sıkıntısı… Tüm bunların ortasında hayalleri gerçekleştirmek ve kendimize odaklanabilmek adına zorluklar yaşamamız da cabası.
En çok belki de çaresiz hissediyor olabiliriz. Mutlu olmadığımız işlerde mecburen çalışıyor, mutlu olmadığımız bir hayatı sürdürüyoruz. Hayallerimiz hayal olarak kalmaya devam ederken anlam veremediğimiz bir iç sıkıntısı yaşıyoruz. Ya bu diyardan gideceksin ya da bu deveyi güdeceksin tabirinden yola çıkarsak deveyi gütmeyi de bırakıp günler geçsin diye bekliyoruz.
Son yıllarda özellikle pandemi ile depresyon ve kaygı duygu durumlarını yaşayan insanların sayısı her geçen gün inanılmaz bir artış gösteriyor. Geleceğin belirsiz olduğu bir dünyada günlerimizin de belirsiz bir şekilde olması ve kendimizi en çok da güvensiz hissettiğimiz bir yaşam sürdürmek başlı başına zorlayıcı.
Gel gelelim tüm bu noktada çevreye karşı duyarlı olmakla kendi kabuğumuza çekilmek arasında sıkışıp kalıyoruz. Yatağımızdan çıkmak istemediğimiz ama gündemden uzaklaşmak adına kendimizi sosyal medya veya çeşitli uygulamalarda bir nevi uyuşturduğumuz bir durum içerisinde kalıyoruz. Kaçmak istediğimiz, görmek istemediğimiz her şeyden uzaklaşmaya çalıştıkça kendimizle baş başa kalmaya da tahammülümüz azalmış durumda.
Kendimize bile tahammül edemiyorken yaşamaya tahammülümüz bu kadar düştüğü bir tabloda bir şeyler yapmaya dair motivasyonumuz da ister istemez azalmış oluyor. Ne kendimizi ne çevremizi ne de dünyayı değiştirmeye dair bir adım atmıyoruz. Çünkü halimiz yok.
İnanç noktasında umudumuzu ayakta tutmaya çalışırken, şahit olduğumuz her olayla birlikte her geçen gün onu da yitiriyoruz. İhtiyacımız olan şey sadece kendimiz değiliz. Birbirimize de ihtiyacımız var. Bencilliğimizle yok ettiğimiz dünyayı dönüştürmek ancak bir diğerine yardım edebildiğimiz sürece olacak. Bunu gözden kaçırıyoruz. Ne dersiniz?