İnsanın alışkanlıkları doğuştan gelen bir özellik olmayıp tamamen sonradan kazanılan davranışlar, düşünceler ve duygular tarzında karşımıza çıkarlar.
Yemek alışkanlığı da, içki, sigara alışkanlığı da huysuzluk alışkanlığı da kalkar yani onları kontrol altına almış oluruz.
Bazı bilgiler eksikse, nedensellik kavramı henüz gelişmemişse, birçok bilgi şuur dışında bloke vaziyette kalmış demektir. En geniş anlamıyla insanın kişiliği dediğimiz şey, binlerce denecek kadar çok sayıda bireysel ve çok özel alışkanlıklardan oluşma bir karışımdır.
sürekli olarak kişiler kaşlarını çatmayı veya kolayca öfkelenmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir, buna karşılık bazıları da ürkeklik, düşmanlık ya da şüphecilik yansıtan bir görünüme bürünmüşlerdir, diğer bazıları ise açık kalpli, içtenlik dolu, daha güven verici bir nitelik taşımaktadırlar. Bize huzur ya da huzursuzluk veren, kaygı ya da korku hissettiren olaylar karşısında edindiğimiz alışkanlıklarımızın yanı sıra beslenme konusunda da farklı alışkanlıklar sergilemekteyiz. 
Bu özgül alışkanlıklar hep sonradan edinilme şeylerdir. Kalıtım yoluyla gelmemektedirler. Hatta bir hayat süresi içinde birbirini izleyen başarılar ya da başarısızlıklar bile hep alışkanlıklarla ilgilidirler, bunlar, hayatın sorunları ve zorlukları karşısında gösterdiğimiz tepkilerin tekrarından kaynaklanmaktadırlar.
Fiziksel, duygusal ve zihinsel olmak üzere üç ayrı bölüm altında incelememiz mümkündür alışkanlıklarımızı. Merkez de alışkanlıklarla doludur ve her merkezin hızı farklıdır. En hızlı işleyen merkez hangisidir dersiniz? Tabii ki duygu merkezi!
Bizler hepimiz duygu insanıyız. İlk tepkiyi duygularımızla veririz. Daha sonra fiziksel merkez en son olarak da zihin merkezi devreye girer. Onun için derler ki, on defa düşün bir defa konuş. Ya da öfkeli bir anında ilk tepkiyi vermeden önce yüze kadar say ki duygularını bir an için de olsa devre dışı bırakabilesin.
Deniliyor ki, ”İnsan bütün alışkanlıklarını öğreninceye kadar kendini tanıyamaz.“