Zalim bir kavganın ortasında kaldık, ama kimse kavganın taraftarı olduğunu söylemek istemiyor... Oysa yapılan kavgaların taraftarıyız çoğumuz... Suç örgütü diye takdim edilen kişinin kasetleri bile on milyondan fazla takip edildiği dinlendiği söyleniyor...
Alkış tutanlar, “Lanet olsun” diyenler.
Sormayalım mı “Ne oluyor bu ülkeye?
Biz nereye doğru koşuyoruz, koşturanlar kim?
*
Aklımızı falan mı yitirdik toplum olarak, yoksa gerçekten vaz mı geçtik Tanrı’yı dinlemekten? Neden hala dinliyoruz söylenen yalanları, neden kendi yüreğimizin peşinden koşmaktan vazgeçtik veya yorulduk?
Nereye koyduk aklımızı, yüreğimizi bu kadar hakkımız var mı? Neden hep kanmak zorundayız bizi kandıranlara, yalan söyleyenlere...
*
Tamam, benim sözlerimi ciddiye almayın, ama cevaplayın sorumu, yalan söylemeyen bir parti, parti lideri, hatta bir siyasetçi tanıyor musunuz?
Siyaset insanlarını kötülemek gibi bir muradımız yok, ama başka türlü anlatılmıyor gerçekler... Neden yalancılara “Yalan söylüyorsunuz!” demek aklımıza düşmez, insanın kendine saygısı bunu gerektirmez mi?
*
Ama bunu kendi safında, kendi partinde olan yalancılara da söylemek zorundasın ki hak üzere olmuş olasın...
*
Hadi hepimiz demeyelim, çoğumuz diyelim. Çoğumuz kendi partimizin, kendi liderimizin yanlışlarını, yalanlarını, kandırmalarını duymazdan görmezden geliyoruz. Bu çok üzücü bir durum ülkemiz adına...
Yaşadığımız şehirler adına, kalbimiz adına, çocuklarımız adına...
Hatta umutlarımız, hayallerimiz adına...
Her gün geçtiğin sokaklar adına, bizim gerçekleri dile getirmemiz ve isyanımız bütün yalancılara kandırıcılara olmalı...
*
Diyorum ki biraz kendimize dönelim, kendi içimize dönelim...
Bizim ilk işimiz kendimizle olmalı bir insan olarak, kendimiz ne haldeyim, hayatımızda yalan var mı yok mu mesela?
Hayatında yalan olan birinin, bir başkasına, “Düzgün ol, yalansız bir hayatın olsun” deme hakkı var mı sizce?
Biliyorum bu sözler biraz incitici, ama inanın kimseler böyle sözler etmez. Zira doğruyu söylemek bir bedel ister ve çokları hazır değildir bu bedeli ödemeye...
*
Önce kendini dinlemeli insan, mesela ne istiyor hayattan, zira hayattan istediklerimiz bizi ele veren şeylerdir... Mesela haram, helal demeden, nereden geldiğine bakmadan zengin olmak, para kazanmak gibi bir derdin varsa, zaten çoktan kaybetmişsindir insani değerleri...
*
Ülkeni dert edinmiyorsan, şehri dert edinmiyorsan, Tanrı ile yüzleşmiyorsan, kuşların yok oluşu umurunda değilse, mesela kırmızı ışıkta yayaların varlığını görmezden geliyorsan, bak apaçık söylüyorum kalbin ölmüş de haberin yok...
*
İnsan desek de olur, Müslüman desek de... İnsan da Müslüman da bu dünyada karanlıklara, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı çıkan ve kavgası olan insandır...
Ötesi boş sözler...
Hikâye, büyük hikâye uzun. Bize düşen hikâyenin içinde iyi yerde olmaktır...