Temel bilgi edinme kaynağımızın internet olduğu bu günlerde sabah uyandığımda yaptığım ilk işlerden birisi telefonuma bakmak. Tıpkı uyumadan önce yaptığım gibi. Neler olmuş, kim ne paylaşmış, gece hangi olaylar yaşanmış, gündemde neler var gibi sorulara kendimce cevap bulmuş oluyorum. 
    Sosyal medyada veya internette gezinirken benden milyarlarca kilometre ötede yaşanan olaylara tanıklık edebiliyorum. İspanya’da düzenlenen bir festivali veya Çin’de fenomen olmuş vidolara erişebiliyorum. Eskiden insanlar yan köylerinden bile haber almaları aylar sürerken şimdi bırakın yan köyü bambaşka ülkelerden bahsediyorum. Hiç gitmediğimiz ve orada yaşayan insanlarla hiç tanışmadığımız ülkeler. Hepsi de bir internet ağı uzaklığımızda. Ne kadar ilginç değil mi? Başka insanlar günlük hayatlarında neler yapıyor, neler yiyor, nerelere gidiyor hepsini bilebiliyoruz. Çok ünlü mimariler neler ve bu yapıların özelliklerine gitmeden ulaşabiliyoruz. Canlı kanlı göremiyoruz belki de ama en azından bir ekran uzaklığımızdalar.
    Şu anda var olan diğer ülkelerin dışında geçmişe de gidebiliyoruz. Daha önceden yapılmış filmler, diziler, belgeseller veya yaşanmış olaylara internet aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Hatta bazı yerlerde simülasyon aracılığıyla gerçekten yaşanmış olayları, o anda yaşıyormuş ve içindeymişiz gibi deneyimliyoruz.
    Bu taraftan baktığımızda oldukça faydalı gibi görünen teknoloji ve teknolojiyle birlikte gelen internet, aslında diğer taraftan derin bir üzüntü duymamıza da neden oluyor. Yaşanan tüm vahşet olaylarına tüm çıplaklığıyla erişebiliyoruz. Doğal felaketleri ve bunların ardından yaşanan tüm olaylara tanıklık edebiliyoruz. Normalde daha az görebileceğimiz ölümlere şahit olabiliyoruz. Tüm bu tanık olduğumuz olayları günlük yaşantımıza yansıtıyoruz. Arkadaşlarımızla, ailemizle veya iş yerlerimizde bu olaylardan bahsediyoruz. Bu olaylarla uyuyor, bu olaylarla uyanıyoruz. 
    Dünyada nelerin yaşandığını bilmek ve bunları takip edebilmek bizlere bir farkındalık kazandırmış olsa da insanlar artık daha mutsuz. Belki de bu yüzden kişisel gelişim kitapları artık nasıl mutlu olabileceğimize yönelik bizlere daha fazla öğüt veriyor. Mutlu olmak ve mutlu bir yaşam sürmek tek hedefimizmiş gibi. Oysa bizlerin acıyı görmeye ve bu duyguyu deneyimlemeye de ihtiyacımız var. Ancak teknolojiyle birlikte artık kaldırabileceğimizden daha fazla mutsuzluğa şahit oluyoruz. Bireysel hayatımızda karşılaşmadığımız veya karşılaşmayacağımız olaylara tanıklık ederken bir nevi travma yaşıyoruz. Yaşanılan tüm olayları o kadar çok içselleştiriyoruz ki sanki bizim hayatımızın bir parçasıymış gibi yaklaşıyoruz. Sonrasında gelen olumsuz duygular bizi daha çok yıpratabiliyor. 
     Her olayı bilmek eğer kendimizi koruyabiliyorsak yapabileceğimiz bir şeydir. Teknolojiyi, interneti hayatımızın tam ortasına filtresiz bir şekilde soktuğumuzda tüm sınır kapılarımızı açıyoruz. Bu nedenle internet, telefon, tablet, televizyon gibi bize bilgi akışı sağlayan araçları zaman zaman hayatımızın bir kenarına koymak önemlidir. Arada nefes alabilmek, yaşadığımız ana odaklanabilmek ve kendimizin farkına varabilmek için buna ihtiyacımız var. Ekrandan gelen bilgileri kendimiz için filtreleyebildiğimiz her an bizim için şanstır. Kendimize dönme, travmalarımızdan uzak kalabilmek için bir fırsattır.