Ciddi anlamda söylüyorum, bilerek inanarak söylüyorum. Şehirleri, kendilerini şehirlerin efendisi sanan ve kendi özel mülkleri gibi kullanan, yağmalayan sahiplenen kişilerden kurtarmak gerek.
Kendilerini şehirlerin, şehir ahalisinin efendisi sanan hatta buna inanlar, bütün şehirlerin kaderi, yaşadığımız bu şehrinde.
Hani insanlar içinde saygısızca edepsice yürüyenler, yürürken kibirleri caddelere taşanlar.
Daha çok, daha açık söyletmeyin insanı. Bunların kimler olduğunu çoğununuz biliyor ve neler yaptıklarını, işlerini güçlerinin ne olduğunu çoğunuz çok iyi biliyorsunuz. 
Biliyorsunuz ne halt karıştırdıklarını, hakları olmadığı halde nasıl yağma ettiklerini dağları taşları ve şehrin en kıymetli yerlerini.
Şehrin imkânları genelde onlara açıktır, Belediye başkanları ceketlerinin düğmesini ilikleyerek karşılar onları, uğurlanırken çok özel muamele görürler.
Çünkü her daim onlardan çok çekti şehirler ve şehir ahalisi. Ne edepleri var ne utanmaları, ne Allah korkuları. Her tavırlarıyla ahaliye “biz sizin efendiniziz” der gibiler.
Şehrin neresine baksanız, hangi dağına baksanız, orman içine gitseniz deniz kıyısına gitseniz veya bir çay kenarına onlardan bir ses “buralar bizim” der gibiler.
Şehirleri en çok onlar yağma ediyorlar, sokaklar caddeler onlara tahsis edilmiş sanki. Zira belediye başkanları en çok onları severler, onlarda belediye başkanlarını.
Onların görüntüsü, gücü sözü her yere ulaşıyor nasıl ulaşıyorsa.
Evet, şehirleri bu beyaz adamlardan, kendilerini tanırının oğulları kızları sananlardan kurtarmalı...
Ama nasıl?
Kim, kimler anlatacak anlatacak bunu şehir ahalisine?
Kimleri işret etmeye çalıştığımızı da siz bulun.
Gelin şeytanın bel kemiğini kıralım, bir sevap işleyelim şehir adına.