Hiçbiri insanı ciddiye almıyor ve neden bu hale geldiysek insan insanı ciddiye almıyor. Herkesin elinde bir kılıç sallayıp duruyor karşı tarafın boynuna... Partiler böyle, kurumlar böyle, din adına konuşanlar böyle ve sen ey insan kardeşim, sen bunlara hep inanır hale geldin...

Savaşır hale geldin birinin safında; anla bunlar birbirinin aynı, aynı çıkar, aynı menfaat hesabı hepsinin aklında...

Ve sen her zaman olduğu gibi yine kaybeden olmaya devam edeceksin. Zor günler içinde yaşam savaşı vermeye devam edeceksin de, onların hiç umurunda olmayacak...

Mesela hiç umurunda olmayacak “Müslümanlık din kardeşinin sıkıntısını paylaşmaktır” diye hutbe okuyan imam arkadaşın...

Yine umurunda olmayacak “sana akıl veren partilerden birini sana kutsayan” gazeteci arkadaşın, yazar arkadaşların...

Bir oyundur devam ediyor. Yazanı kim, oyuncular kim belli değil... Belli olan hiçbirinin bizden olmadığı, yerli olmadığı, insan ile işlerinin olmadığı, Tanrı ile bağlarının olmadığı belli olan...

Ama “Biz oynayalım, siz seyredin” diyorlar ve seyrettiriyorlar da...

Seyretmeye mecbur bırakıyorlar çoğu zaman. “Biz konuşalım, siz alkışlayın” demiyorlar. Alkışlamaya mecbur hissettiriyorlar seni, alkışlıyorsun...

Aklımızla, vicdanımızla, gönlümüzle ve Allah’ın dediği şekilde hareket edemez olduk, bilemez olduk doğru ne, yanlış ne...

Ve karanlığın tam ortasında, haksızlığın ortasında, adaletsizliğin ortasında kaldık da, sesimizi çıkaramaz olduk...

Veya çıkarmaz hale geldik...

Ne güzel seyirciler olduk, ne güzel susanlar ve itaat edenler zulme karanlığa haksızlığa karşı...

Gözünün önünde birileri haksızlığa uğruyor susuyorsun, birileri ormanları, birileri dağları, başka birileri denizleri talan ediyor, susuyorsun...

Başka birileri dinini talan ediyor, yine susuyorsun...

Bu gidişin sonu hayır değil desem, kalkıp bana da kızacaksın...

O zaman şunu diyeyim, ister inan ister inanma... Öbür dünya diye bir yer var, hesap günü diye bir gün de var... Ve o gün herkes sustuklarının da konuştuklarının da, yalancıların yanında oluşunun da hesabını verecek diye anlatılır kutsal kitaplarda...

Bu dünya kimseye yar olmuyor, hiçbir servet ölüme mani olamıyor bilgin olsun...

Bunlar acı hatırlatmadır, öyle herkes söylemez...

Hiçbiri insanı ciddiye almıyor ve neden bu hale geldiysek insan insanı ciddiye almıyor. Herkesin elinde bir kılıç sallayıp duruyor karşı tarafın boynuna... Partiler böyle, kurumlar böyle, din adına konuşanlar böyle ve sen ey insan kardeşim, sen bunlara hep inanır hale geldin...

Savaşır hale geldin birinin safında; anla bunlar birbirinin aynı, aynı çıkar, aynı menfaat hesabı hepsinin aklında...

Ve sen her zaman olduğu gibi yine kaybeden olmaya devam edeceksin. Zor günler içinde yaşam savaşı vermeye devam edeceksin de, onların hiç umurunda olmayacak...

Mesela hiç umurunda olmayacak “Müslümanlık din kardeşinin sıkıntısını paylaşmaktır” diye hutbe okuyan imam arkadaşın...

Yine umurunda olmayacak “sana akıl veren partilerden birini sana kutsayan” gazeteci arkadaşın, yazar arkadaşların...

Bir oyundur devam ediyor. Yazanı kim, oyuncular kim belli değil... Belli olan hiçbirinin bizden olmadığı, yerli olmadığı, insan ile işlerinin olmadığı, Tanrı ile bağlarının olmadığı belli olan...

Ama “Biz oynayalım, siz seyredin” diyorlar ve seyrettiriyorlar da...

Seyretmeye mecbur bırakıyorlar çoğu zaman. “Biz konuşalım, siz alkışlayın” demiyorlar. Alkışlamaya mecbur hissettiriyorlar seni, alkışlıyorsun...

Aklımızla, vicdanımızla, gönlümüzle ve Allah’ın dediği şekilde hareket edemez olduk, bilemez olduk doğru ne, yanlış ne...

Ve karanlığın tam ortasında, haksızlığın ortasında, adaletsizliğin ortasında kaldık da, sesimizi çıkaramaz olduk...

Veya çıkarmaz hale geldik...

Ne güzel seyirciler olduk, ne güzel susanlar ve itaat edenler zulme karanlığa haksızlığa karşı...

Gözünün önünde birileri haksızlığa uğruyor susuyorsun, birileri ormanları, birileri dağları, başka birileri denizleri talan ediyor, susuyorsun...

Başka birileri dinini talan ediyor, yine susuyorsun...

Bu gidişin sonu hayır değil desem, kalkıp bana da kızacaksın...

O zaman şunu diyeyim, ister inan ister inanma... Öbür dünya diye bir yer var, hesap günü diye bir gün de var... Ve o gün herkes sustuklarının da konuştuklarının da, yalancıların yanında oluşunun da hesabını verecek diye anlatılır kutsal kitaplarda...

Bu dünya kimseye yar olmuyor, hiçbir servet ölüme mani olamıyor bilgin olsun...

Bunlar acı hatırlatmadır, öyle herkes söylemez...