Ey benim ay yüzlüm, Duymayacağını bile bile Söylemiş olayım.

Alınmıyorum duymadın diye,

Zaten kimsenin kimseyi duymadığı çirkin bir dünya.

Zalim ve karanlık…

Söylersem kendimi daha iyi kandırıyorum,

Yaşadığım düşüyor aklıma,

Çay saatleri kuşların,

Gençliğimde ağladığım günler, düşüyor

Biliyor musun?

Yaşarken payıma daha çok ağlamak düştü,

Üzülmek düştü,

Dayanılmaz ayrılıklar…

Bak söyledin,

Sonunda becerdin işte.

Kendime diyorum, yanlış anlaşılmasın.

Çünkü hayat boyu anlatmayı başaramadım.

Göğe doğru parmağını kaldır,

Şahit tut Rahman’ı

Söyledin işte.

Bir daha duy,

En çok ayrılığın incitiyor ruhumu,

Gelir gibi yapıp da gelmemelerin.

Kendim mi seçtim kaderin bir cilvesi mi?

Gençliğimde de çok ağladım.

Hiç ağlama diyenim olmadı.

“Çaresiz erkek büyük ağlar” der şair, katılmıyorum

Çaresiz insan büyük ağlar.

Ve dünya o insanların hatırına ayakta kalıyor.

Yetim bırakılmış çocukların,

Kimse kendini kandırmasın.

Yetim bırakılmış çocuklar, 

Yetim bırakılmış şiirler,

Yetim bırakılmış camiler hatırına.

Şu beni unutmuş gibi yapışın,

Ne kadar gizlersen gizle,

Unutmadın oysa.

Gücün yetmedi senin de,

Aslında kalbi olan kimsenin gücü yetmiyor unutmaya.

Unuttum gitti demekle unutulmuyor.

Sadece kendini kandırıyorsun sen de.

İnsanın en çok becerdiği şeydir kendini kandırması.

Aldırma.

Yalnız biz değiliz kendini kandıran.

Neredeyse herkesin kendini kandırdığı bir çağ,

Birbirini kandırdığı kirli bir çağ çağımız...
Mehmet KAYA