Günümüz insanı hangi dünyaya kulak kesilmişse veya kime kulak vermişse öbürüne sağır... Sadece kendi yolunun, kendi yaptıklarının doğru olduğunu, kendi sözlerinin doğru olduğuna inanan kişiler ile dolu kentler...

Kendi partisinin dışında bütün partiler cahil, beceriksiz, kendi lideri dışında bütün liderler sıradan kişiler...

Üstelik bunların çoğu ülkenin kentlerin yönetiminde söz sahibi olmuş kişiler özellikle siyaset dünyasında...

Milletvekili, müdür herhangi bir kurumda...

Sonra din adına konuşanların çoğu yalnızca kendilerinin doğru söylediğini sanmakta, kendi şeyhleri, efendileri önderleri biliyor her şeyi. Başkalarına sağır kesilmekle her şeyin yolunda olduğunu iddia etmekte...

Çoğu kere demeye çalışıyorum, başka insanları dinlemek onlara kulak vermek çoğumuzun işine gelmiyor...

Özellikle siyaset adına yolda olanlar, siyaset adına konuşanlar birbirlerine sağır kesiliyorlar, birbirlerini dinlemiyorlar değil, dinlemek istemiyorlar...

Bu iletimsizliğin bedelini çok ağır ödüyoruz ülke insanı olarak... Herkesin her şeyi bildiği bir dünya yok, ama bizimkiler her şeyi biliyorlar... Aslında bildik sandıkları kendi çıkarları çoğunun, kendi çıkarlarını kaybetmekten korkuyorlar...

Artık bu kirli karanlık anlayış her yerde, her kurumda her partide...

En acısı inatlarında samimiyet yok çoğunun, kendilerinden, kendi cemaatinden, kendi partisinden değilse, değersiz herkes onların gözünde...

Sadece para ve servet sahipleri kıymetli her birinin yanında. Eğer servetin varsa servetin varsa, değerlisin çoğunun gözünde...

Ve sen ey şehir ahalisi, sen de o anlayışa kurban verdin kendini. Sen de serveti ve parası olanları kutsadın ve onlardan menfaat umar hale geldin sen de...

Bir tercih yaparken hiç aklına düşmedi tercihinin yanlış olup olmadığını ve her zaman en talancı kişileri tercih ettin servetinden dolayı... Ama o serveti parayı nasıl elde etti? Nasıl kazandı? Muhasebesini yapmadın...

Sormadın bu kişinin merhameti var mı yoksullara bakışı nasıl, Tanrı’yla olan bağı nasıl diye...

Eğer şimdi sokaklar istila altındaysa, dağlar, ormanlar, denizler, dereler istila altındaysa ve sen hala çaresizlik içindeysen bu rezil gidişata alkış tuttuğun içindir...

İhtiraslarımızın kurbanı olduk çoğumuz, yalmış tercihlerimizin sonucu yaşadıklarımız ve haksızlık karşısında susuyor olmamızın sonucu...

Büyük suçlunun biri de biziz. Yani halk, yani şehir ahalisi... 

Haksızlığa razı olmayacaktık. Haksızlık yapanlara alkış tutmayacaktı. Ama biz, biz kendimizden olanların yanlışlarını, günahlarını bile görmezden gelen bir topluluk olduk...

Öyle değil mi?

Bundandır bütün köşe başları talancılar ile dolu...