İnanın ne söylediğimi neden söylediğimi biliyorum, bilerek yazıyorum ne yazıyorsam... Yani aklım başımda. Kalbimi avuçlarıma alıp onunla konuşup sonra yazıyorum yazmak istediklerimi ve bir şeyler söylemek istiyorum duymak isteyenlere...
Çünkü insanların çoğu gerçekleri duymak, bilmek istemiyor. Çünkü günümüzde yolumuzu, dinimizi birileri tayin ediyor ve biz onları uyguluyoruz...
Hangi partiye oy vereceğimizi, nasıl bir dine inanacağımızı başkaları söylüyor genellikle, biz de onlara inanıyoruz...
Her zaman dediğimi bir daha tekrar edeyim ki, anlaşılmamama belki katkısı olur... Bir kere bizlere dayattıkları düzen, sistem asla adil değil. Çoğunlukla güçlüleri koruyan, kollayan bir sistem. Beyaz adamları, servet sahiplerini kollayan, onları kutsayan...
Yani önceliği insan değil, önceliliği hak, adalet, adil olma değil, bize sunulan sistemin... Önceliği hep güç sahiplerini değerli kılma, ahaliyi de onlara itaat etmeye çağırma gayreti...
Zaman zaman kimi yazılarımın içene koydum sıkıştırarak da olsa... Mesela dedim ki, “Ey şehir ahalisi, ey insanlar, ey gençler, öğrenciler, ey halkım!”sizler herhangi bir vakitte, mesela bir sabah mesela bir akşam kentin kaymakamını, müftüsünü, ticaret odası başkanını bir belediye arabasında halkın arasında yolculuk yaparken, gördünüz mü?
Veya bir fırından ekmek alırken, bir markette bir kuyrukta? Hani hep insana şehre hizmetten söz ediyorlar ya...
Neyse bugün sadece kentin müftüsü üstüne diyelim... 
Sahi sayın müftümüzü “bir kere olsun” bir yolculuk esnasında, belediye arabalarında yolculuk yaptığını, insanlarla selamlaştığını, halkla göz göze geldiğini, şoförün “arkadaşlar biraz ileri gedin” derken ileriye gittiğini gören var mı?
Neden bunu böyle dedim? Neden müftüyü yazdım? 
Çünkü bizim gönlümüzden geçenler bunlar. Çünkü biz kendini halka yakın, halkın içinde bulunsun istiyoruz. En azından kimi zamanlar... Zira müftünün cuma günleri vaaz ettiği kişilerin çoğu, evet çoğu o belediye arabasında yolculuk yapan kişiler. İşçiler, kadınlar, gençler, emekli insanlar...
Cuma günleri en çok onlara konuşuyor, onlara Allah’tan, haktan, hukuktan söz ediyor. Onlara insan hakkından söz ediyor. Komşulara nasıl yardım edileceğini, yoksulların nasıl elinden tutulacağını en çok o insanlar dinliyor vaaz edilen camilerde...
Üzgünüz falan demek istemiyorum... Efendilerimiz, yetkili kişilerimiz, makam sahibi, makam arabası sahibi kişilerimiz halkın içinde olmayı “zaman zaman olsun” onların gözüne bakmayı, onlarla selamlaşmaya bile kendilerine ağır görüyorlar...
Aziz din samimiyet der. Samimiyetten uzak yöneticilerimiz yüzünden, samimiyetten uzak siyaset insanlarımız yüzünden, samimiyetten uzak anlatıcılarımız yüzünden, insanların çoğu umuttan uzak yaşam sürüyorlar...
Bana kardeşlikten söz et de, kardeş gibi de davran diyeceğimiz pek çok kişi var...