İçinde oturduğumuz, kendimize sığınak barınak olarak seçtiğimiz şehirleri savunmak, şehirlere kıymayın, dağları ormanları “kendi adınıza kendi çıkarınıza sahiplenmeyin!” bunlar zalimce davranışlardır demek, bize göre bizim inancımıza göre bir isyan ahlakıdır...
Yani mutlak yapılması gereken bir duruştur...
Bir isyan ahlakıdır, şehirler dağlar denizler sokaklar tarihi kalıntılar yalnız size ait değil demek ve onlara hatırlatmak, yapılan işlerden yağmalardan haksız kazançlardan Allah razı olmaz demek, ikaz etmek hatırlatmak bir isyan ahlakıdır...
Siz anlayasınız diye şöyle diyelim, kendi imkânlarınızı kendi çıkarlarınız için kullanarak elde ettiğiniz her şey şehir ahalisinden zorla alınan veya çalınan bir maldır ve haramdır...
Her şeye rağmen gönlümüz bu haramlar ile hesap gününe gitmenize gönlümüz razı değil... Ondan diyoruz kendinize bu kadar kötülük yapmayın diye...
Ve bizim sizlerin haksızca elde ettiğiniz şeylere karşı çıkmamız, yapılan işlere ne din izin verir ne insan olmanın kuralları...
Sizlerin canı sıkılsa da, keyfiniz kaçsa da bunları size hatırlatmak bize verilen vicdani bir görevdir... Sözlerimizi oraya buraya çekmenin, başka türlü anlamlara çekmenin hiçbir faydası yok, boşuna kıvranıp durmayın...
Ülkenin her yanında olduğu gibi bu şehirde de, yani Alanya da da, şehre şehir ahalisine yapılan büyük bir haksızlık var ve bunu şehir ahalisi biliyor, hem konuşuyorlar kendi başlarına kalınca... Çünkü güç sahiplerinin her daim haklı çıkacaklarına dair bir inanç var ahali de...
Peki neden?
Sözümüzün muhatabı kimler diye merak edenlere hatırlatma olsun... Önce siyaset ile iç içe olanlara, siyaset adına herhangi bir koltukta oturanlara, dernek başkanlarına oda başkanlarına Belediye başkanlarına...
Aslında çok bu sözlerin muhatabı, fakat kendilerini saklamaya çalışıyor çoğu... Kısaca dersek sözün muhatapları bellidir aslında...
Şu anda bu yazıyı okuyanlar sözümüzün kime olduğunu anladılar...
Gelin kuşları geri çağıralım şehirlere... Onlardan özür dileyelim, yuvalarını yapacak bir dal bırakmadığımız için...