Yazılarımızda yeni dünya çok karanlık, çok karanlık adamlar ile dolu dedikçe, ve ülkenin üstünde hep bir kara bulut dolaşıp duruyor, zalimler çok zalim, beyaz adamlar çok merhametsiz, sokaklar çok fazla gayri meşru işler ile dolu dedikçe…

Ve yoksulların fakirlerin ihtiyaç sahiplerinin durumu hiç de iç açıcı değil diye yazıp durdukça, sonra bankaların çokluğu caddelerde, faiz düzeninin yuvaları yıktığını, çocukları evsiz yurtsuz annesiz babasız bıraktığını söyledikçe, kimi kardeşlerimiz, veya kimi okuyucularımız “tamam sen öyle diyorsun da” onlar ile savaşmaya yetecek gücümüz mü var ki mücadele edelim, onların yok olması veya azalması için uğraşalım? diye soruyorlar…

İyi ki soruyorlar, iyi ki cevap veriyorlar, iyi ki böyle dertleri olan insanlar var kentlerimizde...

Doğru tek başına kimsenin gücünün yeteceği işler değil bu işler, bir kişinin tek başına direneceği, olmaz böyle şey diyeceği işler de değil...

Kim bu sözleri söylüyorsa doğru diyor, doğru diyor bu karanlığı aydınlığa bir insanın tek başına çevirmeye bizim gücümüz mü yeter, diye soranlar…

Onlara cevap olsun diye, veya umutları azalmasın diye, diyelim, doğru dersin kardeşim de, tek başımıza, yalnız başımıza da, veya bir kaç güzel insan bir araya geldiğinde de, yapılabilecek o kadar çok şey var ki bu şehirlerde...

Yeter ki biz bu iyi işleri yapmaya niyet edelim, aklımıza koyalım...

Yeter ki akıl edelim karanlığın kenarına olsun bir mumu yakmayı, düşün senin gibi binlerce insan öyle yaptılar, apaydınlık olur gece, karanlıkların arka yüzü bile aydınlanır, yeter ki, biz niyet edelim yapmayı...

Önce en güzel en iyi dili kullanalım bunları yaparken, sevmediklerimizi, düşman bildiklerimiz bile üzülmesinler diye kendimizi ikaz edelim..

Sonra selam ve merhaba demeyi asla ihmal etmeyeli, selam ve merhaba, aramızdaki duvarın yıkılmasının ilk adımıdır...

Ne çok duvarlar örüldü aramıza, insan insana dokunmasın insan insanı görmesin diye...

Kendimizi iyilik yapmaya hazırlayalım, vakit ayıralım başka insanlara, özellikle yoksul ve ihtiyaç sahiplerine ayıracak zamanımız olsun...

Zamanımız olsun yakın ve uzak akrabalar ile dertleşmeye konuşmaya, nasılsın demeye...

Üç günlük dünya denir durulur ya...

Gerçekten üç günlük dünya burası, kimseye yar olmayan, kimseye dost olmayan...

Ve sonunda seni yalnız yolcu eden ahret yurduna...

Bel ki çok fazla dedik, bir kere daha diyelim..İnsanları sevmenin bir bahanesi olsun bizim için, sevelim insanları hem de kim olduklarına bakmadan, ırkına rengine bakmadan, mal varlığına servetine bakmadan...

İşgalcilerden ve talancılar dan olmayalım, kimsenin yoluna engel olmayalım, şöyle veya böyle...

Allah’ı bilmeye öğrenmeye zamanı olmalı insanın…

Zamanı olmalı kitap okumaya, sohbet etmeye dostlarıyla...

Ve o dostlar insanı iyiliğe ve hayra çağırmalı...

Kuşlara yem atmalı mesela...

Sokak kedilerine su ve mama verecek yüreği olmalı..Hafta da bir gün olsun, bir yoksulun evine uğramalı, iki ekmek olsun götürmeli...

Mahallemizde bulunan yaşlıların hatırı sorulmalı, görebileceğimiz bir ihtiyaçları varsa görülmeli...

Kısaca dersek...

İsterse çok şey bulur insan iyilik adına yapacak...

Yeter ki isteyenlerden olalım..

Bu gün de bunları demiş olalım...

Hoşça kal ey insan...

İyilik içinde kal...