Şöyle bir duralım mı, ne dersiniz? Gündem hız kesmeden yoğunluğuna devam ederken artık çoğu habere şaşırmıyoruz. Çoğu zaman yetişemiyoruz. Bir haberi hazmedemeden diğer haberin şokunu yaşıyoruz. Bunu yıllarca yapınca da alışmaya ve duyarsızlaşmaya başlıyoruz.

Bunu elbette bilerek yapmıyoruz. Ancak duyarsızlaşmaya bir kere alışmaya başladığımızda geri dönüşü olmayan bir noktaya evriliyoruz. Bunu birçok konu için söylediğimin farkındayım ama alıştığımız her konu için yeniden düşünmemiz gereken bir detay olduğunun hatırlatmak istiyorum. Tek derdim bu.

Peki bu geçtiğimiz haftada nelere alıştık ve görmezden gelmeye başladık hadi gelin birlikte bakalım. Hayatını kaybeden askerlerimizin haberleri birer sayıdan ibaret olmaya başladı farkında mısınız? Sürekli bir ya da iki askerin hayatını kaybetmesi artık olağan bir durum gibi karşılanıyor. 

Bu durumu bir de hayatını kaybeden askerlerin aileleri ile konuşun isterseniz. Hepsi ayrı bir hikaye olan hayatların son bulmasının arkasında parçalanan aileler ve yarım kalmış hikayeler kalıyor. Sıvalı evlerin çocukları hayatlarını kaybetmeye devam ediyor. Olan yine onlara oluyor. Tüm bunları normalleştirmeye çalışan insanlara soruyorum acaba bir savaşın içindeyiz de biz mi bilmiyoruz? Yoksa neden yok yere insanlar ölmeye devam etsin ki?

Bir de müjdeli haber olarak yayınlanan ama rezilliğin dik alası olan emekli zammı durumu var. Sanki bir lütuf gibi sunulan ücret ile bir emeklinin nasıl geçineceği konusu hiç konuşulmuyor. Hatta problem bile edilmiyor. Daha kötü ne olabilir derken, koskoca insan topluluğunun görmezden gelinmesi kadar facia bir olay yok. Görmediğimiz veya görmezlikten geldiğimiz insanların hakkını savunmakta geri durma eğilimi gösteririz. Hal böyleyken alışmaya ve yok saymaya başlarız.

Alışmaya başladığımız bir diğer durum ise savaşlar. Gazze’de olanlara alıştık. Sanki binlerce insan hayatını kaybetmemiş, koca şehirler yok olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz. Hayatta kalmaya çalışan insanların mücadelesini görmüyoruz. Aynı şeyin bugünlerde Yemen için yaşandığını görüyoruz. Daha ne olabilir diye düşünürken daha da kötülerini görmeye başlıyoruz. 

Motor kuryenin hayatına son veren ancak sonrasında serbest bir şekilde dolaşmaya devam eden insanları görüyoruz. İster istemez sinirlerimiz bozuluyor. Bir insan hayatı sadece belirli standartlarda yaşayanlar için mi değerli oluyor diye düşünmeden duramıyoruz. Tüm bunları düşünürken de tanık olduğumuz tüm olaylar bir bir aklımıza geliyor. Yıllardır alıştığımız, bizim için alışkanlık olan ve alıştırıldığımız tüm olaylar hortlamaya başlıyor. İşte tam bu noktada kendimize ‘’Gerçekten alışmak istemiyorsun.’’ cümlesini hatırlatmak gerekiyor. Çünkü alışmak istemiyoruz. Siz ne dersiniz?