Bunları yazıp yazmama konusunda hayli düşündüm... Ve sonunda yazmanın daha doğru olacağı kanaatine vardım... En azından kendi kendimle konuşmaktan vazgeçer muhataplarımızın düşüncesini de öğrenir, ona göre bir tavır sergilerim diye...
Karşıdakini dinlemeden karar vermek ya haksızlıktır, ya bühtan ya zalimlik... Onlardan biri olmamak adına, aklımıza takılan sorularımızı soralım...
Cevap verme lütfünde bulunurlarsa, yayınlayalım cevaplarını...
1-Efendim iki hafta önünce yolumuz kuyular önü camisinin oraya düştü, biraz şadırvanda oturalım dedik... Ama gördüğümüz manzara içler acısıydı, bir insan olarak, bir Müslüman olarak gördüklerim beni çok üzdü...
Belki size göre üzüntüm yersiz olabilir, ama ben üzüldüm... Üzülmekle kalmadım kendi kendime yüksek sesli konuştum “vah benim güzel ülkem vah, vah benim güzel dinim vah” dedim, tabi sadece kendim duydum, dediklerimi...
Niye mi? Caminin altında bulunan boş alanda bir tarafta “Alanya Müftülüğü kitap sergileme Reyonu” denilen bir yer vardı... Sanırım kitapların sayısı on beş yirmiyi geçmiyordu gördüğüm yerden...
Ama asıl konu kitapların çok gelişi güzel, çok berbat bir şekilde görüntü sergilemesiydi ve her tarafın toz toprak içinde oluşu...
Diğer tarafında “Alanya Müftülüğü Diyanet okuma salonu” yazıyordu ve orası toz toprak içindeydi... Masaların üstünde sünger minderler, naylon poşetler daha başka çirkin görüntüler can sıkıcı bir durumdu, en azından benim için...
Elbette çok üzüldüm bu manzara karşısında ve biraz da öfkelendim “Nuri Pakdil” anlatımı ile soylu bir öfke ile...
Bu ne rezillik dedim kendime “Bu nasıl bir sorumsuzluk?”  diye soracak birinin olmayışı, daha fazla üzüyor insanı, azıcık kalbin varsa...
 İnsan kendine muhatap bulamayınca daha bir üzülüyor, çaresizlik yaşıyor, ülkesi adına, dini adına...
Soracak kimse olmayınca kendime sordum... Üst de cami de kendilerine görevli denilen, imam müezzin arkadaşlar da mı, rahatsız olmuyorlar bu manzaradan, diye kendime düşündüm...
Sahi bu arkadaşları hiç mi ilgilendirmiyor bu çirkin görüntü ve nasıl bir şey bunları görmezden gelmek...
Sadece bunlar değil bizi üzen, şimdilik bunların cevabını almak “bu manzara neden böyle?” diye sormak adına  “o yerlerin resimlerini de koyarak” Müftülüğünüze bir mail attım... Ne yazık ki, bütün kamu kuruluşlarının yaptığı gibi, sizde duymazdan görmezden geldiniz ve cevap verilmedi...
7 Mayıs günü Müftülüğünüzü aradım, konu hakkında bilgi verilmediğini, bilgi almak istediğimi söyledim... Telefonumu aldılar, müdür bey sizi bilgilendirir dediler... Ama yine ses seda yok... İzin verin neden olduğunu soralım, sahi neden...
Bilginiz olsun, bu konuların devamı var, yazılmak için...