Çoğumuz yani halkımızın çoğu öylesine konuşuyor öylesine laflar ediyorlar, yüreğinde karşılığı olmayan sözler... Ne ülkenin nereye gittiği ne şehrin nasıl yağmalandığı umurunda çoğunun, ama ülke üstüne şehir üstüne konuşuyor ve sonuç kocaman bir hiç...

Hepsi hırsız diyorlar birileri için, hepsi hırsız... Ama sonra hırsız dediklerini görünce saygıyla ayağa kalkıyorlar... Diyorum ki insan kardeşlerim diyorum ki ey şehir ahali, ortaya saçılan kötülükler bizim kendi eserimiz olmasın, bizim ikiyüzlü oluşumuzun karşılığı olmasın bu karanlık gidiş?

Sonra bizimkiler yani Müslüman kesim, artık onların çoğu da öylesine konuşuyorlar öylesine din iman diyorlar öylesine ahlak falan diyorlar... Ne ahlakın tükenişi ne dinin yanlış anlaşılması, ne annelerin babaların evlerde yalnız kalışı umurlarında/konuşuyorlar sadece...

Çoğunun oğulları kızları kendilerini dinlemiyor, haram helal diye bir dertleri kalmamış, ama onlar kendilerini ikna etmeye çalışıyorlar Allah için bir şeyler yaptıkları konusunda...

Söyleyip isteyip de bir türlü söyleyemediğim bir başka konu... Ne korktuğumdan ne çekindiğimden, ne başıma iş açma endişesi, yüreğim onlar ile dalaşma diyor da, yine yazıp söylemek istedim...

Kentin gazetecilerinden gazetelerin yazarlarından söz ediyorum... Çoğu ama gerçekten çoğunun insan diye, ülke diye şehrin yok oluşu diye bir dertleri yok, endişeleri yok yarınları adına portakal bahçelerinin...

Ben yazdımdı diyorlar, ben söyledimdi diyorlar, yazmaya söylemeye devam ediyorlar suya sabuna dokunmada, dokunmadan güç sahipleriyle olan kirli ilişkilerinin kalbine...

Ciddi anlamda yazdıkları bir şey yok, neden kuşların yok olduğundan bile söz etmiyor çoğu...

Çoğu beyaz adamları servet sahiplerini çok seviyorlar, onların sofrasına oturmayı cennet sofrasına oturmuş gibi yorumluyorlar kendilerince... Sana ne diyebilirsiniz, doğru bana ne, ama bunları dillendirmezsek, hiçbir yararı olmaz sistemin karanlık ve zalim olduğunu söylemenin...

Çürümüşlük ey insanlar, çürümüşlük ey şehir halkı, çürümüşlük her yerde, çürümüşlüğün başlamadığı hiçbir yer hiçbir kurum kalmadı, koku her yerden dağılıyor kente...

İnsanlığın ne kadar içi boşaltıldıysa o kadar çok içi boşaltıldı sözlerinde, dinin ne kadar içi boşaltıldıysa o kadar içi boşaltıldı basın dünyasının yazın dünyasının...

Her şeyimiz fason üretim...

Çoklarının davası fason, sözleri fason...

Allah’ı ciddiye almayan bir din anlatılan, Allah ciddiye alınsaydı bu kadar zalim mi olurdu insan insana?

Allah ciddiye alınsaydı bu kadar zalim mi olurdu varsıllar yoksullara, mesela ev sahipleri kiracılara?

Başkalarının dayatmaları insanlık sanıyoruz din sanıyoruz iman sanıyoruz, oysa gerçekler biraz ötemizde çırılçıplak duruyor...

Çok acı bir durum...

Ekmeğimizi bile başkalarının talebine göre yapar olduk...

Düşüncelerimizi başkalarının düşüncelerine uygun inşa ettik...

Elbiselerimiz...

Evlerimiz...

Evin içindeki eşyalar, kalbimizde var sandığımız iman, hepsi fason üretim, hayatlarımız fason

Yazıp derse aşklarımız bile...

Sonra dualarımız...