Her birimiz ülke adına, kent adına hatta din adına “bunca konuşup duruyoruz da” sahi biliyor muyuz neden konuştuğumuzu? Bu siyasetçiler, sonra bu cami görevlisi arkadaşlar, yani imamlar vaiz hocaları kentin müftüsü, belediye başkan adayları, neyi neden konuşuyorlar?

Gerçekten böylesine büyük dert ediyorlar mı insanı, ülkeyi bu kenti dert ediniyorlar mı, sizce? Gerçekten üzülüyorlar mı insanımızın düştüğü hale, yoksulların haline, kimi insanların çaresiz kalışlarına, işi gücü olmayanlara, evlerine ekmek götüremeyenlere? 

Böyle sorularımız olmazsa, doğru cevaplarımız da olmaz, doğru cevapları olmalı insanın kimi sorulara ülkesi adına, yaşadığı şehir adına inandığı din adına…

Sizce gerçekten bir karşılığı var mı bu konuşmaların, gerçekten inanıyorlar mı, kendileri kendi söylediklerine bu arkadaşlar? Buradan ayrılınca, ahaliden uzak kalınca, millet onları görmez olunca aynı sözleri devam eder mi yüreklerinde? 

Aynı hassasiyeti taşırlar mı, yoksa bir başka insan mı olurlar sizden ayrılınca? Yeni arkadaşlar mı bulurlar, kendilerini üzmeyecek servetleri servetlerine denk, sözleri sözlerine denk ve hayatları aynı olan insanlar ile mi düşerler kalkarlar, sizlerin yanından gidince?

Mesela siz Cuma günleri cami cemaatinden “bir yerlere yardım isteyen arkadaşların, imamların vaaz edenlerin ) hatta kentin müftüsünün yardım kutusuna yardım atanlarını gördünüz mü? 

Bu sözleri etmenin bir bedeli olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsunuz, biliyorum… Ya da şimdilerde halkın arasında dolaşan, çay ocaklarına oturup çay içen, pazarda esnafın yüzüne gülen halini hatırını soran, halk otobüslerine binip ailesi ile yolculuk yapanları daha önce hiç buralarda bu şekilde göreniz var mı?

O zaman bu yapılanlar bir kandırmaca bir aldatmaca, bir iki yüzlülük değilse nedir sizce? Bu sözleri dedik diye, onların bize kızacaklarını elbette biliyoruz, ama denmeli bunlar ve hatırlatılmalı kendilerine…  

Fena ikiyüzlü olduk hep birlikte, fena kandık yalancıların yalanlarına ve sistemin karanlığına… Daha çok servet edinme daha çok güç sahibi dost sahibi duygusu iyi yanlarımızı azalttı farkında olmadı çoğu kişi… Bu düzen, yani bu mevcut sistem insanın yanında değil, yalancıların ikiyüzlülerin yanında servet ve güç sahiplerinin yanında, öyle değil mi? 

Kaç varlıklı kişinin umurunda evine ekmek götüremeyen babaların durumu veya ekmek parası uğruna bedenini pazarlayan kimi annelerin durumu? 

Şimdilerde yanında olduğunuz, peşinden gittiğiniz bu kişiler yarın Belediye başkanı olunca çoğunuzun yüzüne bile bakmayacak, çünkü hep böyle olur bu işler… Milletvekili seçimlerinde gözlerinizin içine bakanların kaçını size selam verirken gördünüz sonra…

Bütün bunları neden mi diyorum? Durduğumuz yer bize yabancı bizim inançlarımıza, geleneklerimize dinimize kitabımıza yabancı, o yeri değiştirelim diyorum… Yalancılar ile dost ve arkadaş olmanın insan yanlarımızı çoğaltmak adına bir getirisi yok diyorum…

Hatırlayın eskiden annelerimiz ninelerimiz sobalarını yakmak için odun atarken, odunları atmadan dışarıda vururlardı  “ve nedeni sorulunca” kurt böcek vardır oğul, canlı vardır onlar yanmasın derlerdi… Artık annelerimizin kurda böceğe verdiği değeri biz birbirimize vermez olduk, insan insanı değersiz kıldı…

Ve güç sahibi olmak servet sahibi olmak varlıklı olmak izzet sahibi olarak görülür oldu, oysa yanlıştı… İzzet sahibi olmak doğru insan olmak, yalansız insan olmak Haramı helali bilmekti… İnsana değer vermek ve iyilik hayır üzere olmaktı… Ama unuttuk bunun böyle olduğunu, yazık ettik kendimize… Kendimize en yakın olan şeyin ölüm olduğunu unuttuk ve hatırlamak da istemiyoruz bunu… Neyse hoşça kalın, yinede derim doğruluk peşinde olalım diye… Yalancılardan ikiyüzlülerden uzak olalım diye…