Aslında dünyanın her tarafında aynı manzara, ama biz sözü çok uzatmayalım kendi ülkemize dönelim ve kimi manzaraya yeniden, bir daha bakalım...

Mesela ülke de gücü elinde bulunduranlar, ülkeyi yönetenler yönetenleri destekleyenler, onlara alkış tutanlar “gerçekten pay edilen pastadan eşit ve hakça pay mı alıyorlar?” yoksa istedikleri kadarını kendileri alıyorlar da, kalan bir kısmını ahaliye mi, dağıtıyorlar?

Diye bir soru aklımıza düşse, bunun cevabı çok acı maalesef... Bilinen ve görünen bir gerçek ki, güç ve kudret sahipleri, ülkenin idaresini elinde bulunduranlar kendileri için her türlü imkânı kendi elleriyle kendilerine ayırıyorlar ve sonra adil paylaşımdan söz ediyorlar, kendilerini iyi bilelim diye...

Onun için de onlar ile, ahali arasında “yaşam farkı olarak” çok büyük farklar açıklar var..

Onlar, yani devletten ve sistemden güç alanlar torpilli olanlar, en rahat en ihtişam dolu yaşarken, ülke ahalisin ekseriyeti çaresizlikler içersin de hayatını devam ettirmek adına katlanmadığı sıkıntı kalmıyor...

Manzara bu iken, kendilerini efendi ilan edenler ahaliye akıl üstüne akıl vermekteler, şöyle yapın böyle yapın demekteler, hele az sabredin iki ay sonra maaşınıza zam yapacağız filan diyorlar...

Doğrusu “Anlaşılması zor bir köle düzeni” dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de... Allah Aşkına emekli bir Milletvekili ile, veya emekli bir bürokrat emekli bir asker bir bankacı ile, normal ahalinin arasındaki fark ne kadar insani ahlaki dini vicdanidir sizce?

Bu manzara sistemin kendine hizmet edenleri, kendine bağlı yaşayanları koruyup kollamasından başka nedir? 

Vatandaşlık hakkı, şu bu insan hakkı hepsi numara diyeceğim de, kızacaklar ama numara... Devlet veya sistem neden kimilerine sonsuza kadar sonsuz haklar imkânlar sağlıyor? Aynı ülke vatandaşının çoğunluğu çok fazla darda ve sıkıntıda, iken...

Vallahi size, yani ülkeyi yönetenlere, ülkenin efendisi biziz diyenlere, kentin servet sahiplerine, beyaz Türklere Gassan Kenafani’in dediğini demek geliyor içimden... 

Bakın ne demişti  "Ekmeğini çalıyorlar, sana ondan bir parça veriyorlar, cömertliklerine teşekkür etmeni emrediyorlar. Ne kadar da küstahlar" evet, siz hayır hayır diye bağırsanız da, birilerinden çaldığınız aşırdığınız haksız yere aldığınız, elde ettiğiniz zenginlikler hava attığınız zenginlikler...

Bunun böyle olduğunu Allah biliyor... Ülke ahalisi de biliyor da, sesi neden çıkmaz siz bulun...

Nerede ne yaptığınız, hangi işin başında olduğunuz sizin sandığınız kadar önemli değil... Önemli olan ahali ile sizin aranızda oluşan yaşam, kalite ve ihtişam farkı...

Sahi siz bunu nasıl elde ettiniz? Bu aşırı kullandığınız hakkı neye dayanarak kullandınız ve bunu kendi vicdanınıza nasıl izah ettiniz, iman ettiğiniz din ile nasıl birlikte andınız?

Gelelim Hazreti Ali’nin ne dediğine... "Siz mamur bir şehrin ortasından yüksek yapılmış binaların yanından geçerseniz ve şehrin çıkışında harabe binalar yoksul insanlar ile karşılaşırsanız, o şehrin efendileri, o yüksek binaların sahipler o yoksulların hakkını gasp edenlerdir"  der...

Sözü uzatmam o demişse doğru demiş derim...

Oruç günlerinde biraz ağır bir yazı biliyorum... Ama yazılıp söylenmeli...Onu yaptık bizde, kimi efendilerin öfkeleneceğini bile bile...

Selam ile iyilik içinde kalınız...