Normal şartlarda dört yılda bir gelen ancak son yıllarda sanki her yıl seçime gidiyormuşuz gibi bir hava var ülkemizde. Hal böyle olunca da sürekli sandık başında buluyoruz kendimizi. Neye oy vereceğimiz noktasında kararımız oy pusulası ile karşılaştığımız anlara kalıyor. Ne için oy verdiğimiz değişse de, sonuçlar bazen hiç değişmeyecekmiş gibi gelebiliyor. Bir yandan umudumuzu taze tutmaya çalışırken diğer yandan öğrenilmiş çaresizlik yaşayabiliyoruz. 

Seçim haftası bizim için her yıl gelenekselleşen bir bayrama dönüşmüş gibi. Bu herkes için geçerli bir bayram değil elbette. Bir de sabahından en güzel kıyafetlerimizi giydiğimiz bir bayram da değil. Oyumuzu kullandıktan sonra günlük rutinlerimize devam ettiğimiz ve sonuçlar için akşamı beklediğimiz bir gün aslında. Bazen bunun için memleketimize gittiğimiz bir gün. Bir oy kullanabilmek için kilometrelerce yol da gidebiliyoruz. Tahmin edilenden daha fazla özveri içeriyor böyle bakınca. 

Genel seçimler kadar çalışmaların yapıldığı bu yerel seçimlerde insanlarda en çok gördüğüm nokta ise yorgunluk oluyor. İnsanlar en temelde kendi hayatlarına bile odaklanamayacakları kadar yorgun. Seçim, adaylar, sonuçlar vs gibi detayları inceleyemeyecek kadar yorgun. İşten veya okuldan evlerine gelip (gidebilecekleri bir ev varsa) karnını doyurup, uykuya dalma sürelerini hesaplayacak kadar yorgun. Hatta bazen akşam yemeği öğününü atlayabilecek kadar.

Sosyolojik ve psikolojik açıdan bunun birçok nedeni olsa da en temelde siyasal çerçevede ideolojik açıdan bakmak en doğrusu olacak. Seçim ama kimin seçimi diye sormak gerekiyor. Gerçekten seçebiliyor muyuz diye sorgulamak gerekiyor. Seçtiğimiz sonuçlarda değişen neler var diye bakmak gerekiyor. Tüm bunların peşine yine bizim bireysel olarak düşmemiz gerekiyor.

Günümüz modern insanı birbirinden farklı noktalarda her şeyi yapabilmesi beklenen potansiyel bir işçi olarak var olmaya çalışırken seçimi düşünmek için çok da zamanı kalmayabiliyor. Yalnızlaşmış, parçalanmış, kendi içinde kendine yabancılaşmış bu insan ne çevresini ne de diğer insanları görebiliyor. Sınırlı bir çevre içerisinde sayılı günlerini geçiriyor. Üstelik bir de her şey yine kendisinden bekleniyor. Çünkü modern insan olmak her şeyin sorumluluğunu da kendinde bulmak demek. Ne de olsa ‘istersen yaparsın’ gibi bir yaklaşım var.

Yorgun modern insan bu Pazar günü seçime gidecek. Ne için gidecek kısmı sorgulanmaya açık elbette. Vatandaşlık görevi olarak mı yoksa bireysel sorumluluğunu yerine getirmek için mi bunu yapacak bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey ‘bir oy, bir oydur.’. Siz ne dersiniz? Gerçekten bir oy, bir oy mudur yoksa çok oy hiç oy mudur?