İçinde azıcık isyan olan, azıcık sitem olan, ama içinde gerçekleri barındıran bir yazı bence... Ve bu konuda kimin ne düşündüğü, aklından ne geçirdiği umurumda değil...
Beni çıplak ayakları ile oynayacak sokak bile bulamayan çocukların hayatı ilgilendirir... Ve yuva yapacak dal bulamayan kuşların çektiği acı...
Umurumda değil partileriniz de, mensup olduğunuz tarikatlarınızda kimlerden oluştuğu belli olmayan...

Aslında çoğunun dili başka, kalbi başka, aklından geçenler başka...
Oysa sen ey sevgili, sen hep uçsuz bucaksız sın içimde...
Uzun bir yol, uzun bir nehir, geçilmesi imkânsız bir deniz...
Musa'nın tırmandığı dağ...
Musa o dağa tırmandı da, bilen var mı, nasıl tırmandığından... Ve şimdi bizler Musa’nın tırmandığı saygı duyduğu o dağları har vurup harman savuranlar olduk...
Hangi dağın başında ormanların içinde bir ev görsem, içimden firavunun arkadaşlarından biri diyorum...
Burada sabah oldu... 
Alanya...
Sabah ezanı okundu burada...
Ezanı duymak değil önemli olan, ezanı dinlemek ve uymak çağrıya...

Biliyor musun bu sabah yine ezan sesleriyle doldu gökyüzü...
Ama yeryüzü gelince, yeryüzü karanlık ey sevgili!

Haydi, daha ötesini demeyeyim, deyip de kendimi incitmenin bir anlamı yok böyle zamanlarda...

Yanımda olsaydı, keşke yanımda olsaydı, keşke yanımda olsaydı "bir çok yanımda olsaydı" dilekleri sıra sıra...
Uzun uzun uzun gözlerine baksaydım ve gözlerimle olsun "seni seviyorum ey sevgili! Deseydim...
Hayal işte...
Olsun, dedim kendime...
Olsun ben ona gökyüzünü anlatmayı sürdürmeliyim dedim... Zalimlere zalim demeyi, din tüccarlarına “yalan söylüyorsunuz!” 

Yine senin şarkın aklımda sabah sabah...
Gittikçe çoğalan bir şarkı...
Söyleyin çocuklarınıza, kuşlara yem atsınlar, bu rahmeti bir davranıştır...