Kaybetme korkusu hepimizin zaman zaman içine düşen bir korkudur. Sevdiklerimizin hasta olması, başına bir şey gelmesi, onları bir daha görememe düşüncesi kimi zaman bir taş gibi yüreğimize oturur. İçimizi kasvet kaplar, kendimizi kötü hissederiz. Bu herkeste az ya da çok görülen bir durumdur.
Sevdiklerimizi kaybetme korkusu büyüdüğünde ve günlük yaşamı etkiler hale geldiğinde bu durum psikiyatrik yönden önem kazanır. Özellikle kaygı bozuklukları hatta takıntılar bu düşüncenin günün her saatini bu endişe ile geçirdiğimiz zamanlar haline getirir. Öyle ki sabah gözümüzü açtığımızda başlayan, akşam uyuyacağımız zamana kadar devam eden kaygı nedeniyle sürekli içimizde bir huzursuzluk duyar, zaman zaman ağlama isteği hissederiz. Burnumun direği sızladı denilecek kadar kötü olabiliriz. Hatta sanki onlara bir şey olmuş ve onları kaybetmişiz gibi derin bir keder duygusu yaşarız. Bu durum kişilerin başlarına herhangi bir kaza ya da hastalık geldiğinde depreştiği gibi kimi zaman hiçbir şey yokken bile aklımıza gelebilir ve aklımızdan atmakta zorlanabiliriz. Takıntı bozukluğu denen bu durumun en önemli özelliği bu düşünceyi aklımızdan atamayışımız ve sürekli olarak gün içinde aklımıza gelmesidir. Bu yüzden takıntı durumu atılmadıkça giderek bu korku artar ve yaşantımızı zindana çevirebilir.
Kaybetme korkusu aşırı olmadığı sürece çok fazla tedaviye gerek yoktur. Sevdiklerimizle daha çok zaman geçirmek, onları sevdiğimizi sık sık söylemek bu kaygıları aşmada faydalı olacaktır. Korkunun biraz daha arttığı durumlarda psikoterapilerin faydası vardır. Psikolojik yardım almak, korkunun sebeplerini araştırmak ve korkunun üzerine gitmek bu durumda faydalı olacaktır. Ancak daha ileri boyutlara vardığında, günümüzü hep bu korkuyla geçirdiğimizde, onlarsız yaşamın ne kadar kötü olduğunu düşünmekten iş yapamaz hale geldiğimizde kısa dönem de olsa psikiyatrik ilaç kullamakta fayda vardır. Sevdiklerinizle mutlu bir hayat sürmeniz dileğiyle.