Nihayet gencecik fidanları toprağın kara bağrına uğurladıktan sonra “ateşkes” ilan edildi. Kalıcı olur mu bilinmez ama olmasını dileyelim. Zira en kötü barış savaştan daha iyidir. 5 Ocak’ta Moskova’da yapılan ve daha önce yapılmış olan Soçi Mutabakatını rafa kaldıran mutabakatın bizim için en önem arz eden yanı “ateşkes” ilan edilmesiydi ve bu ateşkesi taraflar uygulamaya başladı.

          Moskova Mutabakatı’nda neler elde ettiğimizi tartışmaya gerek yok. Çünkü, Suriye sorunu bizim kontrolümüzden çıkıp bölgede başka aktörlerin varlığını sağlamış oldu. Bu durum aleyhimize döndü; bölgedeki güvenlik sorunumuzu ortaya çıkardığı gibi ekonomik olarak da büyük kayıplar vermemize neden oldu. Zaten bölgede ülke ve sınır güvenliğimizin sağlanması dışında hiçbir amacımız yoktur. Hal böyle iken ateşkesin sağlanması; bölgede daha fazla kanın akıtılmaması ve daha sağlıklı politikalar üretmek için zaman kazanılması anlamına geliyor. Her ne kadar Moskova’da varılan anlaşmaya göre “güvenli bölge” yerini “ güvenlik koridoru” almışsa da “barış” güzel bir şey, dileyelim ki kalıcı olsun.

          Türkiye’nin menfaatine en uygun olan, Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanmasıdır. Bunun için bölgeye yerleşmiş, yerleştirilmiş; siyaseten ve lojistik olarak desteklenmiş bütün terör gruplarından Suriye’nin arındırılması şarttır. Bu terör gruplarının varlığı Suriye’nin toprak bütünlüğü için daima bir tehdittir ve bu grupların hepsi bir projenin ürünüdür. Kalıcı barışın sağlanması bu terör odaklarının ortadan kaldırılmasıyla vücut bulacaktır. Türkiye olarak siyaseten önceliğimizin bu olması gerekir. Sahadaki mücadelemizi bundan bu doğrultuda vermeliyiz. Bugüne nasıl gelindi? Hangi yanlışları yaptık? Maddi ve manevi kayıplarımız nelerdir? Yaşadığımız bu coğrafyada yeniden itibarımızı sağlayıp varlığımızı nasıl kabul ettirebiliriz? Böylesi birçok sorunun tartışmasını ülkece sonraya bırakmalıyız. Şimdi birlik ve beraberlik zamanı, kenetlenme zamanı, kavga zamanı değil. Aşağılayıcı, küçük düşürücü, hakaret vari eylem ve söylemleri terk etme zamanı.

          Kültürümüzde var olan,  yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığımız sevgi, saygı ve hoşgörüyü diriltmeliyiz. Bu kavramlar bizi millet olarak var eden, birleştiren ve kaynaştıran kavramladır. Dilimize hakim olup duygularımızda samimi ve içten olmalıyız. Büyük Türk mutasavvıfı ve Anadolu Türkçesi’nin büyük ozanı Yunus Emre bu konuda çağlar ötesinden, 13. Yüzyıldan, bize şöyle sesleniyor: “Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı/ Söz ola ağılı aşı/ Yağ ile bal ide bir söz” Daima hatırlamalı, hiç unutmamalı ve kulaklarımıza küpe yapmalıyız. Barış demek; sevgi demek,kardeşlik demek, hoşgörü demektir. Bizde var olan bu hazineyi kullanmalıyız. Yolumuz, sevgi ve barış yolu olsun. Bu yol; birlik ve beraberliğin, millet olarak yaşamanın ve gerçek saadetin yoludur.