İnsanlık bir belayı yok edebilmek için ortak bir savaş verirken, virüsün yayılmaması, kayıpların artmaması, bu vakanın kronik bir hal almaması için her gün kitle iletişim araçlarından alınan önlemlerle ilgili bilgilendirmeler ve uyulması gereken kurallar hakkında çeşitli uyarılar yapılıyor. Peki, bu ikazlar etkili oluyor mu? Ekranlara ve sosyal medyaya yansıyan görüntülere göre “evet” demek mübalağa olur.
          Oysa yayılmanın önüne geçmek, bu beladan en kısa zamanda kurtulabilmek için yapmamız gerekenlerin başında sokağa çıkmamak gelmektedir. Özellikle 65 yaş ve üzeri insanlarımızın ve kalp, şeker, böbrek rahatsızlığı olanların bu uyarılara öncelikle uymaları istenmektedir. Bu genç olanlar, rahatsızlığı olmayanlar sokağa çıkıp rahatlıkla dolaşabilir anlamına gelmiyor. Çünkü bu virüs yaş gruplarına bakmıyor, her yaştaki insan için aynı tehlikeyi taşıyor. Genç yaştakiler için öldürücü olamıyor belki, ama taşıyıcı görevini vererek çevredeki yaşlı insanlara ulaşma kolaylığına sahip oluyor.
          “Biz, inançlıyız; bizi Allah korur! Virüs bize bir şey yapamaz!” gibi akıldan, idrakten yoksun, bilimden uzak ifadelerle konunun ciddiyetini kavrayamamak yaşanan tehlikeyi daha katmerleştiriyor.  Ne yapmalı, tümden sokağa çıkma yasağı mı uygulanmalı? Tabii ki böyle giderse olması gereken de bu. Bunun dışında ikna edici bir yol bulunmalı. Bence kaybettiklerimizin il ve kimliklerinin açıklanması ikna edici bir yol olabilir. Çünkü bazı insanlar, anlatılanların korkutma amaçlı olduğuna inanıyor. Meselenin vahametini henüz idrak etmiş değiller. Başkaca bir çare de insanın aklına gelmiyor.
          Şu iyi idrak edilmeli ki, bu yeni virüsün hedefinde tek bir varlık olarak insan var. İlk yaptığı, insanı insana düşman hale getirmek. Birbirlerine yakın olan insanları sosyal izolasyona tabi tutarak birbirlerinden uzaklaştırıyor. Korona, insanın en büyük düşmanı olduğunu insanlara itiraf ettiriyor. Ortaya çıktığından beri insan özgürlüklerini ortadan kaldırıyor. İnsanların yan yana gelmeleri, birbiriyle tokalaşmaları, ortak mekanları kullanmaları, topluca eğlenmeleri, birbirlerine sarılmaları gibi ortak mutluluk ve samimi davranışlarını yok etti. İnsanı insana yabancılaştırdı, uzaklaştırdı.
          Korona virüsü, yarattığı izolasyonla insanı insana yabancılaştırma, bütünleşmeyi ayrıştırma, sosyalleşmeyi yalnızlaşma, bütünleşmeyi ayrıştırma, yakınlaşmayı uzaklaştırma görevini üstlenmiş ve bu görevini tam manasıyla yerine getiriyor. Bu meziyetleri bizim bünyemizde tahribat yapamaz, çünkü biz bunları yaşıyoruz zaten! Diliyorum ki bu bela, hasretini duyduğumuz birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, samimiyetimize, dürüstlüğümüze yeniden sahip olmamızı sağlar; bu özelliklerimize kavuşmanın güvencesiyle geleceğimizi bir ve beraber olarak inşa etmenin saadetini bize yaşatır.
          Bugün, her zamankinden daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var. Hangi sosyal statüde, hangi mevkide olursa olsun bu siyaset üstü dayanışma için herkes üzerine düşeni noksansız yapmalıdır. Eğer ülkemizi, insanımızı ve insanlığı seviyorsak görevimizi yerine getirmekten kaçmamalıyız, kaçınmamalıyız. Bu bizim atalarımıza ve Atamıza karşı borcumuzdur. Görevlerimizi eksiksiz yaparak borcumuzu ödeyebileceğimizin idrakinde olmalıyız.
          Birlik ve beraberliğin tesis edildiği bir Türkiye’de sağlık ve huzur içerisinde bir yaşam diliyorum.