İki ülke arasındaki ilişkiler mutlaka diğer ülkelerin ilgisini çeker, takibine girer. Komşu iki ilkenin ilişkilerinin gelişmesi veya gerilmesi mutlaka diğer komşu ülkelerin ya da diğer üçüncü ülkelerin ilgi alanı içerisindedir. Bu durum, o ülkelerin uyguladıkları dış politikalarının menfaatlerine uygun politika geliştirmelerini ortaya koyuyor.Örnek verecek olursak; Suriye ile yaşamakta olduğumuz ilişki İran, Irak, Rusya, ABD, AB ve İsrail gibi ülkelerin takibindedir. Yaşadığımız sıkıntılar onların iştahlarını kabartmakta ve siyasetlerini ona göre oluşturmaktadırlar. Bu durumdan en yüksem menfaati nasıl temin edeceklerinin hesabını yapıp uygulamaktadırlar.
          Dar bir alanda pinpon topu gibi bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz. Şaşkınız, ne yapacağımızı, nasıl tavır alacağımızı bilemiyoruz. Tabii bu handikap bize zarar verirken diğerlerinin çıkarlarına yarıyor. Bu halet-i ruhiye içerisinde bir Rusya’yla iyi oluyoruz, bir ABD ve AB ile. Rusya ile gerginleştiğimizde ABD sırtımızı sıvazlıyor. Sanki Suriye’de teröristlere lojistik destek sağlayan değilmiş gibi bir ikiyüzlülüğü sergiliyor. Biz de dostumuzmuş gibi hemen gevşeyiveriyoruz. Ardından patriot alabileceğimizi açıklayıveriyoruz. Sanki verdiler de biz almadık! S-400’leri zevkimizden, çeşit olsun diye aldık! Bu durumda Rusya ne yapıyor? Domateslerimizi sınır kapısında bekletip ambargo uyguluyor. Yani ihracatımızı engelliyor. Böylece domatesi bize karşı silah olarak kullanıyor, bizi zarara uğratıyor.
          ABD, Rusya ile; Rusya ABD ile yaşadığımız gerginlikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp bizimle oynuyorlar. Sırtımızı bir biri sıvazlıyor, bir öbürü. Tabii bu arada İsrail de sinsi planlarını yürütüyor. İngiltere de projelerini sahada uygulatıyor. ÖSO, bizim için “özgürlük savaşçısı”, Suriye’ye göre terörist örgüt. Rusya, Suriye ile birlikte bu örgüte karşı savaşıyor. Yani, bir nevi sahada Rusya ile karşı karşıyayız. Buna ABD arkadan kıs kıs gülüyor. Bu karmaşadan istifade edip Kudüs gibi, Doğu Akdeniz gibi alanlarda  İsrail ile birlikte planlarını hayata geçiriyor.
          Düğer yandan İdlib’ten gelen şehitlerimize Libya’dan gelenler de ilave oluyor. Neyse Libya’dan gelenleri Arap kanalları yayınlamasa sessiz sedasız defnetmiş olacaktık, ama olmadı! Şimdilik “birkaç şehit” sözüyle açıklamak zorunda kaldık! Hatta “şehitler tepesi boş kalmayacak” diyerek atıfta bulunduk. 
          Her yandan kuşatılmış durumdayız. Her yanımız ateş çemberi. Bu badireleri en az zararla atlatmak milli politikalarımızı hayata geçirmemizle mümkün. Bu da Atatürk’ün belirlediği “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi çerçevesinde gerçekleşebilir ancak. Kendimize dönmeliyiz, başka çare yok.