İnsanın bir meselesi olmalı dünyada... Benim ilk ve en ciddi meselem, seni kaybetmemek... Seni kaybetme korkusu en büyük endişem...

Çünkü insan kalbini kaybederse her şeyini kaybediyor... Merhametini vicdanını, içindeki iyilik duygularını Allah’ı kaybediyor... Sahip olduğu akıl kendi aklı olmuyor... Herkes adına konuşmaya başlıyor insan kalbini kaybederse...

Aklını kaybeden sadece deli olur bence... Ama kalbini kaybederse insan, insanlığını bütün iyi hasletlerini kaybediyor...

Başka bir varlık oluyor insan kalbini kaybedince...

İşi gücü daha çok dünyaya sarılmak oluyor... Daha çok dünyaya sarılanlar, kendilerinden başka kimseyi düşünmez oluyorlar, her şey kendilerinin olsun istiyorlar...

Şehri üstlerine tapulasan, öteki şehir de benim olmalı diye, düşünmeye başlıyorlar...

Aslında dünyaya çok sarılmanın, dünyada her şey benim olmalı demenin sonucunun böyle olacağını Aziz Allah insana hep hatırlatıyor Peygamberleri aracılığı ile kitaplarında...

Ne yazık insanların çoğu Allah’ı dinlemez oldular, hayatlarında Allah olmayanların, Allahtan söz ettikleri zamanlar şimdi...

Yani dillerinde olan Allah, kalplerinde yok efendi diye baş tacı ettiklerimizin... Veya oraya buraya başkan, yönetici idareci seçtiklerimizin...

En çok kendileri talipler şehrin en güzel yerlerine... Dağlar ormanlar bizim olmalı diyenlerin sayısı az değil, bu efendilerin...

Halkı ellerinde ucuz oyuncaklar sanıyorlar pek çokları... Şuranın müdürü buranın müdürü diye adlandırılan bile, kendilerini kentin efendilerinden sanıyorlar...

Şehrin gazeteleri, gazetecileri en çok onları seviyor neden seviyorlarsa?

Hangi pencereyi açsa onlara ait bir yer görüyor şehir ahalisi... Ama neden bu kadar suskun oluşlarını bende anlayamıyorum kalbim...

Beni terk etme ey kalbim! Beni merhametsizlerin vicdanları ile arası bozuk olanların ortasında bırakma...

Dünyada en büyük endişem seni kaybetmem... Bildim gördüm şahit oldum kalbini kaybedenler zalimlerden olmayı seçiyorlar, hem de bile bile...

Ve demeye devam ediyorlar, biz halkın efendisiyiz diye...

Utanmazlık işte...