Bugün izlediğim bir haber beni çok duygulandırdı. İnsanoğlu yirmi birinci yüzyılın yeniliklerini tattıkça daha uygar bir düzeye gelmesi gerekirken, şiddet her yerde kendini hissettirir oldu. Gün geçtikçe şiddeti daha çok duyar olduk.

Hayvanların yardımı bir çok yerde aranır oldu. Biz insanlar arasında arada sırada kullanılan bir yakıştırma vardır. Genelde çok sinirlenenler kullanır, hoş bir deyim olmasa da, “Senin yaptığını hayvan yapmaz” yada “Hayvan dikkat etsene” denir, bunu yazmak bile bana zor geliyor.

Günümüzde ise insanların işlediği suçları, hayvanların yardımıyla çözüyoruz. Esrar, eroin işi yapan uyuşturucu tacirlerinin korkulu rüyasıdır köpekler”.  Polis eğitiminden geçen çok başarılı köpekler vardır.

Biz insanlar için polislerimizle birlikte ya da, jandarmalarımızla birlikte görev yapan bu köpeklere şimdi de atlar katılıyor, eğitim alıyorlarmış.

Atlı polisler, herhangi bir olay çıktığında, örneğin; maç öncesi ya da sonrası çıkan olayları bastırmak için atlı eğitimlere başlamışlar. Bu tür atlı polis teşkilatlarının örnekleri bazı Avrupa ülkelerinde halen devam etmektedir.

Beni üzen asıl olay, futbol maçları öncesi ya da sonrası çıkan olaylar. İnsan laftan, sözden anlamalı, güzel bir maç seyredip, onun tadına varmak varken, şiddet neden? Maçlarda yenilgi de olacaktır, galibiyet de, ikisi de olmasa maçlar neden yapılsın ki?

Bu maç öncesi ve sonrasında çıkan olaylarda yaralananların yanı sıra, etrafı savaş alanına çeviren insanları görüyoruz. Maddi ve manevi hasarlara yol açıyorlar. Bu nasıl medeniyet, bu nasıl futbol demekten kendimizi alamıyoruz.

Hayvanları küçük gören bizler, onların yardımına ihtiyaç duyuyoruz. Biz insanoğluna neler oluyor?

Şiddete meyil artışta, polisleri göğsüne kurşun sıkıp, şehit eden gözü dönmüş insanları, hanımını sokak ortasında, bıçaklayarak öldürmeye teşebbüs edenleri görmezden gelemeyiz. Töre yüzünden gencecik kızları öldüren babalar, kardeşleri de görmezden gelemeyiz.

Yaşam günümüz şartlarında elbette kolay değil ama hepimiz çektiğimiz sıkıntıların bir gün biteceğini biliyoruz. Atalarımız, yaşam için şu üç günlük dünya demişler, gerçekte öyle değil midir? Bebeklik dönemi, gençlik dönemi, yaşlılık dönemi, bir bakarız ki, yıllar eriyip gitmiş. Nerede o eski günler diyerek ahlar, vahlar derken eriyip gitmişiz!

Türkiye gelişip büyüyor, bu büyümede de bir takım değerlerimizi, örf ve adetlerimizi yitiriyoruz. Yoksa hızlı gelişmenin bedelini mi ödüyoruz.

Oldukça genç bir nüfusumuz var, bu gençliği iyi idare etmek, onları topluma faydalı olarak yetiştirmek, hiç de kolay değildir. Aileler bakabileceğinden fazla çocuk yapıyorlar, bu çocukların eğitimi, bakımı zor oluyor. Bu gün gasp olayları o kadar çok arttı ki cebinizdeki 5 veya on lira için hayatınıza tehdit getiriyor.