Modern Felsefe’nin kurucusu Rene Descartes “Düşünüyorum, o halde varım.” diyerek insanın düşünen bir varlık olduğunu belirtmiş. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran, düşünen bir varlık olmasıdır. Uygarlığın gelişmesinde, milletlerin huzur ve refahının sağlanmasında en önemli unsur düşüncedir. Yani milletlerin huzur ve refahı, medeniyetin gelişmesi düşüncenin ürünüdür. Düşünce; bilim  demek, irfan demek.

          Toplumların gelişmesi, ilerlemesi, modernizasyonu eleştirel düşünce sayesinde mümkündür. Eleştirel düşünme fikir yürütme, analiz etme ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşmaktadır. Eleştirel düşünme gerekçeli karar verme yeteneğini ifade ettiği gibi bağımsız düşünme becerisini de içerir. Ülkeleri yönetenler eleştirel düşünmeye verdikleri önem sayesinde halklarına adil bir yönetim sunabilirler. Demokrasi, eleştirel düşünmeyle geliştirilir ve yaşar. Hak ve adalet, evrensel hukuk eleştirel düşüncenin varlığında gelişir ve uygulanma alanı bulur.

          Demokrasinin yaşadığı ve yaşatıldığı toplumlarda aydınlar, hukukçular,  akademisyenler, yazarlar, çizerler, siyasetçiler toplumda doğru ve güzel gördükleri uygulamaları övmelerinin yanında yanlışları da dile getirmelilerdir. Makam, mevki ve çıkar sağlamak için toplumun aleyhine olan yanlış uygulamaları yok farz etmek, görmezden gelmek hakkaniyetli bir davranış olmadığı gibi toplumun gelişmesine, ilerlemesine engel bir durumu ortaya koymaktır. Temelinde şahsi çıkarların yattığı bu davranış biçimi gerçek bir aydın davranışı değildir, halka ihanettir.

          Maalesef bu tip profillerden günümüzde pek çok örnek vardır. Bu da iyi bir yönetim sergilenmesinin önünde bir engeldir. Ülkeyi yönetenlere yanlışları söylenmezse, her icraatları övülürse bu yöneticilerden iyi bir yönetim beklemek hayal olur. Mesela Suriye’de yaşadığımız siyasi ve askeri çıkmazlar aynı zamanda ekonomik zarara da uğrattı bizi. Ülkemize sığınan dört milyondan fazla Suriyeliye 50 milyar dolardan fazla harcama yapıldığı resmi makamlarca açıklanmıştır. Bununla birlikte yapılan askeri operasyonlar ve diğer harcamalar düşünüldüğünde bu meblağın açıklanandan çok daha fazla olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

          Suriye halkını ve toprağını Suriye yönetimine karşı savunmak doğru bir siyaset midir? Bu gelecekte bizi BM ‘de ve diğer uluslar arası örgütlerde suçlu duruma düşürmez mi? Aynı şekilde Suriye için eğittiğimiz ÖSO’yu Libya’da kullanmamız uluslar arası hukuk açısından sakıncalı değil midir? Ekranları işgal edenler, gazete köşelerini kapanlar çıkarlarını bir kenara itip ülkemizin gelecekte yaşayabileceği bu sorunlarla ilgili eleştirel düşüncelerini açıklamalıdır. Bu davranış, yönetenlerin doğru bir siyaset takip etmelerini sağlayacağından inanınız ki ülkemizin çok hayrına olacaktır.

          Savaşın iyisi olamayacağı gibi barışın da kötüsü yoktur. Savaş,  hayatın bütün kazanımlarını yok eder. Savaş, cehennem demektir. Savaşa girmek, cehenneme girmektir. Atatürk’ümüzün dediği gibi; “Savaş, mecburi ve hayati olmadıkça bir cinayettir.” Daima barıştan yana olalım, barış içerisinde yaşamayı benimseyelim. Ülkemizin dış ve iç güvenliği tehdit altında olmadığı sürece barıştan yana tavır takınalım. Emperyalistlerin çıkarlarına hizmet etmeyelim.