Dünyanın tepesini deldiğimiz yetmedi, üstünde yaşadığımız topraklarımızı koruyamadık. Ormanlarımızın altını üstüne getirip, yine ellerimizle yok ettik, hala da yok etmeye devam ediyoruz. Yapılan açıklamalar içimizi acıttı. Doğal felaketleri yaşayıp da mı dersler çıkarmaya çalışacağız. Gelecek nesiller bizlere hesap sormayacaklar mı? Bu dünya ve bizler için ne yaptınız demeyecekler mi? Gelecek nesilleri sonlarının ne olacağı, nasıl bir felaketlerle karşı karşı kalacaklarını bile bile dünyaya getirdiğimiz için kendimizi nasıl affettireceğiz?

Yaşanacak her felakette kemiklerimiz sızlamayacak mı?

Ya doğada yaşayan konuşamayan hayvanlar,  onların da kaderini çizdik, en masum olanlar da onlar değil midir? Ormanları ellerinden almadık mı, dağları Kel Aynak kuşlarına çevirip, doğanın görüntüsünü bozmadık m? Denizleri kirletip, içinde yaşayanların neredeyse nesillerini tüketmedik mi? Gökyüzünün o güzel kanatlıları, seslerini bile az duyar olduğumuz serçeler, kartallar, şahinler, leylekler nereye gittiler, neden bu kadar sessizleşip, azaldılar?  Bu yok oluş çığlıklarını neden duymuyoruz?

Suçlu kim dersiniz? Ben, sen, o, onlar, açıkçası dünyada yaşayan tüm insanlar. Toplum olarak bu konuda somut adımları atmanın zamanı geldi. Zaman daralıyor, zamanı durdurmanız mümkün değildir. Olacak, yaşanacak, felaketlerin, zararlarını, nesillerimize, mümkün olduğu kadar en aza indirebilmenin yolunun, doğaya sahip çıkmakla olacağını, yine bilim adamları açıklıyorlar. Bakın artık sadece Türkiye değil, bir çok ülke felaketler yaşıyor, daha geçen hafta sellerle boğuşan İtalya neler çekti. Daha fazla oymayın dağlarımızı, taşlarımızı, ormanlarımızı betonlarla doldurup, erozyonu hızlandırmayın. Zaten oldukça çok topraklarımız erozyona maruz kaldı.

Bunları halka açıklamak medyanın ve insanların görevi. Hangi konularda idareli davranırlarsa, doğal afetlerin gecikmesini sağlayacak alternatifleri sunmak, insanları bu konuda uyarmak, kısmen de olsa faydalı olacaktır. Ormanlarımıza kıymayalım diye yalvarır olduk. Yeşili yakmayalım, rant için ormanları talan etmeyelim diyerek ağladık. Kesilen her ağacın bir nefes olduğunu bir türlü anlatamadık.

Yıllardır TEMA Vakfı insanların dikkatini bu konuya çekti. Bir taraftan az sayıda dikilen fidanlar, yeşerip büyümeğe çalışırken, rant peşinde koşanlar, nerede bir yeşil alan varsa beton yığınlarına çevirdiler.  Sanırım şimdi mutludurlar, nefes aldığımız havayı bile bile elimizden aldılar. Küresel ısınmanın 25-30 senedir sinyallerini alıyorduk ama bu kadar yakınımıza geleceğini tahmin edemeyenler, orman katliamlarına son hızla devam ediyorlar. Bir ağacın, onlarca nefes olduğunu anlayamayanların sayısı o kadar fazla ki, her il, ilçe, köy bu büyük kıyımın suçlusu olma yolunda halen son hızla gidiyor.

Güzel Alanya’da bundan nasibini alanlar arasında ne yazık ki..

Güzelim portakal ve muz bahçelerinin yerinde beton yığınları yapıldı. Alanya’nın doğal manzarası günden güne çatı görüntüleriyle örtüldü. Alanya’nın sırtını dayadığı yeşil dağların üstünde mantar gibi biten apartman ve villalar yer almaya başladı. Deniz kirliliğinde ise yazın gördüğümüz insan dışkıları bunun canlı örneği. Yazık, çok yazık, ellerimizle kirlettik, ellerimizin gücü temizlemeye yetmiyor.