Bir korona virüs dünyayı hegemonyası altına alıp insanları eve mahkum etti. Olağanüstü tedbirler alınıyor devletler tarafından. Ülkelere seyahatler kısıtlanıyor, okullar tatil ediliyor, alışveriş merkezlerine giriş çıkışlar için gerekli uyarılar yapılıyor. Gerekli hassasiyet gösterilip acil önlemler hemen uygulamaya konuluyor. Mesele çok ciddi!
          Sağlık Bakanımız ve bakanlık çalışanlarının çalışmaları her türlü övgüyü en ziyadesiyle hak ediyor. Gösterdikleri üstün gayretler takdir-i şayandır. İnsan ister istemez şöyle düşünüyor: Korona virüs, planlanmış bir biyolojik savaşın sonucunda ortaya çıkmış olabilir mi? Bu konu henüz tartışılmıyor, ama mutlaka tartışılmaya muhtaçtır. Dünya şimdi ne yapacağının şaşkınlığı içerisinde. Planlayıcılar da aynı trajediyi yaşıyor. Çünkü yarattıkları canavar onları da yutmaya başladı. Görünen o ki bunu beklemiyorlardı, hazırlıksız yakalandılar.
          Hemen hemen bütün ülkeler bu virüse karşı aşı çalışmalarına hız verdi. Türkiye de bu konudaki çalışmalarını daha önce yaşanmış olan benzeri vakalardan sonra  başlatmıştı. Bu çalışmanın başında Azerbaycanlı profesör  Adil Allahverdiyev ve ekibi vardı. Adil Allahverdiyev, önce 1993 yılında aldığı davet üzerine Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışmalarına başladı. 2006 Yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Biyo mühendisliği Bölümü çalışmalarını kendi bünyelerinde yapması teklifinde bulunmuş. Bu teklif üzerine ilk iş olarak üniversiteye “Hücre Kültürü ve Doku Mühendisliği laboratuvarı” kurmuş ve çalışmalarının önceliğini “Yerli ve Milli Aşıların” üretilmesine vermiş. Ekibiyle birlikte yaptığı bu  çalışmada kayda değer bir yol da katetmiş. Bazı alanlarda “dünyada ilk ve tek” olan aşı çözümlerini formüle etmiş. Üzerinde çalıştığı “milli aşı” tam bir ürüne dönüşmüş, üretimine geçilecek bir safhaya gelişken bu bilim insanımızın üniversitedeki görevine son verilmiş. Geçerli bir gerekçesi olmadan görevden almanın iptali için yapılan itirazlar, imza kampanyaları, mahkemeye taşımalar anlamsızca hiçbir sonuç vermemiş. Üstelik bu akademisyenimiz, geçtiğimiz yıl Aşı Bilim Kurulu üyesi seçilmişti.
          Meseleyi bir kıskançlık olarak değerlendirmek basitlik olur. İşin arka planı çok farklı. Bana Aselsan’da intihar süsü verilerek öldürülen gencecik, pırıl pırıl mühendislerimizi hatırlattı. Bu cinayetlerin düğümü hala çözülemedi. Tıpkı Hablemitoğlu’nun, Uğur Mumcu’nun katledilmeleri gibi! İsparta’da düşen(!) uçakta bulunan akademisyenlerin acı sonu gibi! Şimdi aynı gizli güç Adil Allahverdiyev için de devrede.Bu gizli ve gizemli güç, benim müsaade etmediğim hiçbir şeyi yapamazsınız,mesajını veriyor. Bunun ikna edici başka bir izahı olamaz.
          Yaşanan bu çelişkilerden kurtulmak için Atatürk’ün belirlediği tam bağımsızlık ilkesine sımsıkı sarılmalıyız. Biz, kendimiz olmalıyız. Hurafelerden arınıp bilimi kendimize rehber edinmeliyiz. Bilim ve teknoloji alanında yapacağımız çalışmalarla “muasır medeniyet” seviyesindeki hak ettiğimiz gerçek mertebeye ulaşmalıyız. Yönetilen değil, yöneten ülkeler arasındaki yerimizi almalıyız. Ancak bu şekilde ülkemizi bağımsız kılabilir ve dünya barışına gereken katkıyı sağlayabiliriz. Hedef, bağımsız olmak için güçlü olmak.