Dünyaya gözlerimi açtığım andan itibaren önce senin ana sütün ve o güzel kokun vardı. Çocukluğumuzdan yani aklımızın ermeye başladığı andan itibaren de seni eşarpla ve fedakarlıklarınla tanıdım.

1953 de babamı kaybettikten itibaren başını kapatmıştın. 3 kız evladını iffetli bir şekilde yetiştirip, bir çok torun ve torunlarının çocuklarını da gördün. Torununun torununu gördün. Peki senin bize öğrettiğin, “Müslümanlık” yalan mıydı? Senin bize aşıladığın “Alla sevgisi” yalan mıydı? Dinimizi seninle sevdik, ülkemizi seninle sevdik. ”Allah” adını anarken, senin yüzünü izlerdik. O kadar güzel anlatırdın ki, o sevgi kanımıza işledi. Günaha girmemeyi, bu dünyanın birde öbür dünyası olduğunu, atacağımız her adımı da dikkatli olmamız gerektiğini hep senden öğrendik. 

Oruç tutardık, iftar vakti “Tanrı misafiri” isterdin. Mümkün olduğu kadar mahalleliye yardım eder, okuyan talebelere bizimle yemekler gönderirdin. Namazını da kılardın, hatta “Hac vazifeni” de yerine getirmiştin.  Sen “eşarp” takardın anneciğim. Ben, Türkiye ve Avrupa’da “Müslüman’ım ve laik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyerek başım dik yaşadım. Bizler senden Müslümanlığı, ülkemizin geçmişini, sevgili Atamızı, bu güzel ülkemin Kurtuluş Savaşlarını , aslanlar gibi dedemin de “Şehit” olduğunu öğrendim. Kurtuluş Savaşında küçücük bir çocuk iken “esir” düştüğünü, anne annemle ile bir damla su için çektiklerinizi dinledim. Ordumuzu sevmeyi öğrendim. Ordumuzla gurur duymanın ne büyük bir haz olduğunu öğrendim.

Dinimizi de, ülkemizi de, laik Türkiye Cumhuriyetini de ben seninle sevdim anacığım.  21’İnci yüzyıla girdik, şimdiye kadar Türkiye Müslüman değil de , bugün mü oldu anacığım? Çocukluğum senin görev yapmış olduğun Başbakanlıkta geçti. Evimiz yakın olduğu için sık sık yanına gelirdim. Yani “Menderes zamanı”.  O dönemler de aklımdan çıkmayan bir anı vardı. Adnan Menderes’in  özel hizmetine bakan “şişman amaca ”(Celal bey) beni koridorda gördüğü zaman, “ gel bakalım ufaklık” der, doğru mutfağa götürür, (dar uzun küçük bir mutfak, dün gibi hatırlarım) harika bir tere yağ ve bal sürülmüş bir dilim ekmek ve Hindistan Cevizi sütü ikram ederdi. (İlk Hindistan Cevizi ve sütünü o mutfakta tatmıştım) Büyükler dairede sessiz aralarında konuşurdu. Annemin CHP’li olduğu için yüksek kurula verildiğini, Rahmetli Celal Amca ve Hediye Teyzenin sayesinde işten çıkarılmadığını da bu konuşmalardan anlamıştım. . 

İsmet İnönü’ye olan sempatisinden dolayı işten çıkarmayı bile denemişlerdi. Allah’tan amirin durumu fark etmiş, hemen korumaya alıp, geri plana çekmişti. Benim sevgili anacığım nasıl sevmesin Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü? 
Yunanlıların elinden, “esaretten” onlar kurtarmıştı. Ya şimdi, CHP' de olanları görmediğin iyi oldu.

İki İhtilal gördüm! Biri çocukluğumda birisi ise otuzlu yaşlarımda. İkisi de iz bıraktı. Birincisinde Başbakanlığın ihtilalden sonraki halini unutmam mümkün değildi. Duvardaki kurşun izleri, Menderesin çerçeveleri kırılmış resimleri. Darmadağın olan çalışma ve dinlenme odasını ve o çok büyük gardıroplu, büyük yataklı odasını ilk defa görüyordum. Bu büyük odalarda her şey darmadağındı. Menderes sanki o görkemli odalarda hiç yaşamamıştı!  Anacığım her zaman söylerdin hak yerde kalmaz kızım derdin ve ben sana daima inandım.

Önce babam çalışmıştı eski Başbakanlıkta.  Babam rahmetli olduktan sonra annem yeni Başbakanlıkta işe başlamış. Babam rahmetli o dönemleri sana ağlayarak anlatmış, Demokrat Parti iktidara gelince rahmetli İsmet İnönü’nün resimlerinin olduğu çerçeveleri kırıp, ayaklar altında çiğnemişler,  “hak yerde kalmaz kızım hak yerde kalmaz” dersin her zaman ve de her zaman sen haklı çıkarsın. “Koltuklar ise daima sahip değiştirir fazla güvenmemek gerekir” derdin.  İhtilalden bir kaç gün sonra rahmetli Cemal Gürsel Paşamızı, Menderes’in çalışma odasının penceresinden halkı selamlamasına tanık olurken hala kulaklarımda çınlayan annemin o coşkulu ” varol paşam” seslenişine gülümseyip el sallamıştı. Resimlerimizin çekildiğini ertesi günkü gazetede görmüştük (Dünya Gazetesi).

Bundan sonra ne mi yapacağım? 

Sevgili anneciğim, tabi ki ben yine de senin söylediklerini, öğrettiklerini dinleyeceğim.Çünkü sen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleri gören, Müslüman bir anasısın ve ben her zaman seninle gurur duydum. Hem “dinimizin” hem de laik Türkiye Cumhuriyeti’mizin koruyucusu ve savunucusu olmaya devam edeceğim. Tıpkı senin gibi sevgili anacığım, tıpkı senin gibi anacığım...