Her milletin olduğu gibi bizim de siyasi ve sosyal hayatımızda bazı ayların önemi çok büyüktür. Bu aylardan biri de içinde bulunduğumuz mart ayıdır. Milli marşımız İstiklal Marşı da açılan bir yarışma sonucu katılan 721 şiir arasından seçilmiş ve milli marşımız olarak bu ay kabul edilmiştir. Tarih, 12 Mart 1921. TBMM’de Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından coşkulu bir dille okunarak ayakta dinlenilmiş ve coşkulu alkışlar eşliğinde meclisimizden onay almıştır.
          Büyük milletlerin büyük önderleri olduğu gibi büyük yazarları, büyük şairleri ve büyük sanatçıları vardır. İşte Mehmet Akif de bu büyük ve necip milletin yetiştirdiği büyük şairlerden biridir. Çok az sayıda şair milletinin gönlünde taht kurabilmiş ve bayraklaşabilmiştir. Mehmet Akif, bunlardan biridir. Bu özelliğiyle edebiyat ve düşünce tarihimizde apayrı ve seçkin bir yere sahiptir.
          Mehmet Akif bütün ömrü boyunca milleti için düşünmüş, milleti için hissetmiş ve milleti için yaşamıştır. Milletine adadığı bir ömür içinde kendisi için en küçük bir istekte bulunmamış, herhangi bir beklenti, çıkar ve talebi olmamıştır. Bu asil düşüncesinden ve yaşayışından dolayıdır ki, tarifsiz duygular içerisinde yazdığı ve her dizesine kendi milli ve dini duygularını akıttığı İstiklal Marşı’nı milletinin sayarak sahiplenmemiş ve tek eseri olan Safahat’a koymamıştır.
          Hatırlanacağı gibi ödül konulduğu için bir süre açılan yarışmaya katılmamış, ikna edildikten sonra yazdığı İstiklal Marşı şiiri için verilen ödülü çok büyük maddi sıkıntılar yaşamasına rağmen, kabul etmemiş ve bir vakfa bağışlamıştır.
          Milletçe verdiğimiz istiklal mücadelesinin bir destanı niteliğinde olan şiir Türk milletine seslenişle başlar ve bayrağa seslenişle biter. Millete, “Ey milletim, korkma! Yurdumun üstünde tüten en son ocak sönmeden bu şafaklarda yüzen al sancağım sönmez”  ifadesiyle dünya üzerinde kalacak olan bir Türk’ün dahi ay yıldızlı bayrağımızı sonsuza dek şanla, şerefle ve büyük bir gururla dalgalandıracağını haykırıyor. Üçüncü dörtlükte de Türk milletinin tarih boyunca hür yaşadığını ve sonsuza kadar da hür yaşayacağını inançlı bir şekilde coşkun bir dille anlatıyor. Dördüncü dörtlükte de günümüzde de aynı emperyalist duruşlarını sergilemeye devam eden, sözde medeniyetin yaratıcısı olan, Batı’yı “tek dişi kalmış bir canavar” ifadesiyle betimlemektedir. B u tasvir geçerliliğini aynen günümüzde de korumaktadır.
          Amacımız, İstiklal Marşımızın büyük şairini en içten sevgi ve saygılarımızla, rahmet ve minnetle anmakla birlikte, bugün kendini yazar, şair ve sanatçı olarak gören, çıkarı için kalemşorluk yapan zevatlara örnek ve ibret alınacak bir şahsiyetin hayatından bir damla sunabilmektir. Mehmet  Akif, hayatı, sanatı, kişiliği ve yaşam biçimiyle bir derya, bir abide. Bu deryadan bir damla sunduk beğenilerinize. Bu abideye iyi bakalım, iyi görelim ve bir ders alalım. Sözümüzü büyük üstadın “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmayı nasip etmesin” temennisiyle noktalayalım.
          İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 99. yılında bu milli şairimizi bir daha rahmet ve minnetle anıyorum. Mekanı cennet olsun.