Hayat sürprizlerle dolu; ne zaman ne yapacağı bilinmiyor. Bir bakıyoruz "Ne güzel şey yaşamak" cümlesi kafamızda uçuşuyor, bir bakıyoruz "Hayat çok zor, dayanamıyorum" diye karamsar oluyoruz. Ama bir şeyi biliyoruz hepimiz; tam bitti derken bir yenisi başlıyor. Yeni uğraşlar, yeni sıkıntılar, yeni sevinçler, yeni dertler... Tıpkı sizinle yeni tanışmamız gibi biraz da hayat; Yeni yazılar, yeni cümleler yeni merhabalar...

İlk yazımda sizinle yaşam hakkında konuşmak istedim. Nedense bu aralar yaşamayı unutmuş, yalnızlığa yalnızlık ekleyen gençler görüyorum etrafta, hatta bizim yaşımızda insanlar. O kadar güzel bir şeyken yaşamak neden böylesine kapattık pencerelerimizi yaşamaya. Halbuki ne güzeldir yaşamak, bir oh çekerek güne başlamak.  Evet bazen öyle anlar oluyor ki her şey üst üste geliyor. İnsan ne yapacağını şaşırıyor, kendini yalnız ve biçare hissediyor. Aslında bu handikapa düşünce, insan içindeki madeni görmüyor, kendi gücünü fark etmiyor, fark edebilse; inişli çıkışlı yollarda düşe kalka tökezleyerek yürüyecek, işte bu da hayat tecrübesi diyecek. Hayatı çok irdelememek gerekir; zira biz dünyaya yaşamaya geldik. Hayatın nedenini, nasılını fazla incelediğimizde anın tadını kaçırıyor, anılar oluşturamıyoruz. Başımıza kötü bir olay geldiğinde tabii ki olayı bertaraf etmek için elimizden geleni yapmalıyız. Mountain'nin de dediği gibi "İçi dolu süt şişesi kırıldı, süt etrafa saçıldı", sütü toplayıp tekrar şişeye koymak imkansız biliyoruz, artık elimizden gelecek bir şey yok. Üzülüp hayatı zehir etmek boş. Kendimizi mutlu edecek, bizi biz yapacak başka şeyler bulmalıyız. Biliyorum, söylemek çok kolay. Hayatın teorisi ve pratiğı farklı. Teoride çok iyiyiz, pratik bizi zorluyor ama hayatımızdan dersler çıkararak yaşamı geldiği gibi öğrenmek imkansız değil. Olaylara bakış açımız kişinin, yaşı ile de ilgili. Gençken yaşadığımız çok kötü bir olayı  yaş ilerledikten sonra kahkahalarla gülerek anlatabiliyoruz. Aslında zaman her şeyin ilacı sadece biraz sabretmek gerekiyor. Kötü bir olay olduğunda çok üzülüyor, çok dertleniyoruz, sonra bakıyoruz ki yaşadığımız, üzüldüğümüz o kötü olay hayatımızın kırılma noktası oluyor, hayatımız tamamen iyi yönde değişiyor. Diyoruz ya hayatım alt-üst oldu. Şemsi Tebrizi'nin de dediği gibi "Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme, nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"

Hayat sadece elde ettiğimiz şeylerden oluşan bir  yer değil. Yaşadığımız her gün, uyandığımız her sabah bize armağan. Yaşamak acısı ile tatlısı ile çok güzel. Bir mevsimi değil bütün mevsimleri sevelim, zira bu dünyadan ne zaman gideceğimiz belli değil. Yazımı Cahit Sıtkı Tarancı’nın  Otuz Beş Yaş şiirinin dizeleriyle bitirmek istiyorum:

Neylersin ölüm herkesin başında

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? 

Bir namazlık saltanatın olacak, 

Taht misali o musalla taşında

Sağlıklı, mutlu ve huzurlu kalın.