Türk Dünyası Şehirlerinde Gönül Yolculuğu: HİVE

Kardeş ülke Özbekistanın Hive şehri, “gezilen değil, hissedilen bir şehir”dir. Türkistan’ın nazlı yâri gibidir…

Çölün ortasında, rüzgârın taşıdığı tozla birlikte tarih de dolaşır Hive’nin sokaklarında. Sessizliğin içinde yankılanan bir geçmiş vardır adeta. Güneşin altın rengindeki ışıkları kentin kerpiç duvarlarına vurduğunda, zaman sanki durur sanırsınızHive’ye adım atan biri, sadece bir şehre değil, bir medeniyetin kalbine, bir gönül iklimine girdiğini görür. Her köşesinde, her taşında sabırla örülmüş bir hikâye gizlidir Hive’nin.

Harezm’in kalbi olan bu şehir, yüzyıllar boyunca ilmin, sanatın ve irfanın merkezi olmuştur. Dışarıdan bakıldığında bir çöl kenti gibi görünür ama aslında içi bir bilgelik bahçesidir. İçan Kale’nin surları yalnızca şehri değil, bir kültür ve medeniyeti de korur. Göğe uzanan minareleri, sanki taş kesilmiş dualardır. Medreselerinde yetişen bilginler, Doğu’nun ve Türk Dünyası’nın düşünce hayatına yön vermiştir. Hive, aklın zarafetle birleştiği bir medeniyetin sessizce gülümseyenşahididir.

Bu şehirde taş, toprak ve insan birbirine karışmıştır. Çölün sertliğini taşıyan bu toprak, ruhun inceliğini de içinde barındırır. Hive’nin insanı, doğanın zorluğuna karşı sabırla direnmiş, kalbinde yumuşak bir merhamet büyütmüştür. Kapısına gelen misafire uzattığı bir su kabında sadece serinlik değil, yüzyılların birikmiş nezaketi vardır. Bu şehirde her selam, geçmişten bugüne uzanan bir kültürün sessiz devamıdır.

Bugün Hive, tarihî dokusunu koruyarak yaşamaya devam etmektedir. UNESCO’nun koruma altına aldığı İçan Kale, sanki zamanın dışına çıkarılmış bir sahne gibidir. Ancak Hive’yi asıl yaşatan, taş duvarlar değil; o duvarların içinde yaşayan insanların ruhudur. Çocukların oyun sesleri, zanaatkârların sabırla işlediği el emeği, kadınların avluda sessizce söyledikleri ezgiler… Bunların her biri, geçmişin bugüne bıraktığı bir emanettir.

Hive, sadece bir tarih sayfası değil, bir hatırlayıştır. Her köşesi bize Türkistanın köklerini, ortak değerlerini ve medeniyet anlayışını hatırlatır. Zamanın bu kadar hızlandığı çağımızda, Hive’nin yavaşlığı bir öğüt gibidir: İnsanın kendine dönmesi, geçmişini dinlemesi, ruhunu arındırması gerektiğini fısıldar. Belki de bu yüzden Hive, “gezilen değil, hissedilen bir şehir”dir. Kale içinde içilen bir çayın, Yudumlanan bir kahvenin duyulan bir ezginin hatrı sayılarla ölçülemeyecek kadar mübarektir. Biz o duyguları yaşadık, dileyen herkese nasip olsun.

Güneş batarken minarelerin gölgesi uzar, avlularda serin bir sessizlik yayılır. O an Hive’nin taşları bile sanki dua eder. Bu şehir, geçmişin vakar duruşu ve güzelliğini bugünün kalbine taşır. Her duvarında bir hafıza, her sokağında bir dua vardır. İnsan burada, “zamanın içinde değil; sanki zamanın dışında yaşar”.

Hive bize, medeniyetin yalnızca saraylarda ve kitaplarda değil, insanın gönlünde kurulduğunu hatırlatır. Bir şehir, eğer gönüllerde yer edebilmişse, gerçekten yaşamaya devam ediyor demektir. Hive, işte o yaşayan şehirlerden biridir. Sessiz, vakur ama bir o kadar derin... Türk Dünyasının kalbinde bir inci gibi duran bu şehir, bize hem nereden geldiğimizi hem de nasıl bir ruhla yürümemiz gerektiğini söyler. Çünkü Hive, sadece bir mekân değil; bir gönül hâlidir.

Hülasa dostlar,

Türkistan Coğrafyası bizim ışığımız, nurumuzdur. Tarihimiz, şanımız, edebimizdir. Atalarımızın ruhlarının dolaştığı, bizi uzaklardan gülümseyerek izlediği mübarek topraklardır. Anadolu’muzu inşaa eden ruhun ‘Horasan Erenleri’ ile adlandırğımız nüvemizdir. Bu idrak ve şuurla yaşayanlara selam olsun.

Haftaya bir başka gönül şehrimizde buluşmak umuduyla…

{ "vars": { "account": "G-0GZNXP00R2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }