“Gerçek Alanya”nın saygıdeğer okurlarına saygı ile, muhabbet ile, gönülden bir “merhaba” ile ve tabii ki sağlık ve huzur dileklerimle başlıyorum ilk yazıma.
İlk satırımdaki içten dileklerim hepimizin eksiklikleri, yok sayılmaları karşısında, onları muhafaza edip hâkim kılabilmek için mücadele etme erdemini kuşandığımız değerlerimiz aslında. Bu mücadelenin olmadığı bir zaman kesitine, insanlık tarihi boyunca rastlayabilmek mümkün değil. Zira saygının, muhabbetin, huzurun, ahlâkın ve erdemingelişebilmesi için karşılıklılık iklimini iletişim ve eğitim ile inşa edemeyen insanoğlu; tarih boyunca bu kez değerleri uğruna mücadele etme yolunu seçmiştir ki bu mücadele iradesi ve azmi dahi başlı başına bir erdem göstergesidir.Çünkü uğruna erdemle mücadele edilen değerler, insanların kimliklerinin bir parçası olacak derecede sahiplenilmiştir. İnsanın kimliği de zaten başlı başına bir değer olarak saygıyı hak etmektedir. Her kültür ve inanç dairesi içerisinde insanın kimliğine saygı aslî bir unsurdur. Çok şükür 804 yıldır hiç kesintiye uğramadan Alanya’da da hâkim olan Türk İslam medeniyeti için de aynı değer geçerlidir. Ve hatta Türk İslam medeniyeti, daha boyunca bu medeniyet dairesinin dışında kalan kimlikler için de en çok saygı gördükleri, kendilerini güvende hissettikleri huzur dolu bir liman olagelmiştir. Bu nedenle, Alanya’nın kadim geçmişinden sonsuz geleceğine, bir Türk yurdu oluşu; insanlığın evrensel tarihinde, sadece Müslüman Türkler için değil, bilhassa farklı kimlik sahipleri için bir “değer” olarak takdir görmüştür. Türklerin İslam dairesine kitlesel olarak katılımının öncüsü olan Türk Hakanı Satuk Buğra Han’ın (bir devletin topyekun din değiştirmesine öncülük ettiği için Prof. Dr. Ahmet Bican ErcilasunHocamızın ifadesiyle kendisini “en büyük Türk devrimcisi” olarak tanımlayabiliriz) hükümdar olduğu Türk Hakanlığı (Bu devletimiz, bizde maalesef daha çok Karahanlılar adıyla bilinmektedir.) hakanı oluğu devlet için yazılmış ilk siyasetnamemiz dahi bu savımız için zengin bir hazine ve kanıt özelliğine sahiptir. Siyasetnameler, devletin mutlak yöneticisine ideal (ülkü) devlet yönetiminin usullerini teorik ve ilmî dayanaklarıyla sunan kültür hazineleridir. Yaklaşık bin yıl önce, Türk Hakanlığı döneminde, Yusuf Has Hâcibtarafından yazılmış Kutadgu Bilig’in felsefî derinliği, yaşadığımız şehre adını veren fatihi Alaeddin Keykubad döneminde Zencânî tarafından yazılmış siyasetnamede de görülebilmektedir. Nitekim yönetici ve yönetim biçimi farklılığı ile adları değişse de, aralarında yüzyıllar bulunsa da Türk Hakanlığı da Selçuklular da “Türk Devleti”dir. Ve Türk kültür evreninin gelişimle güçlenen devamlılığına dayalı olarak ortak kültür ve irfan kodlarını yaşatmaya devam etmektedir. Bu yüzden tarih boyunca bilimin ve sanatın ocağı olmuş medeniyet merkezi olan Türk şehirlerinin etrafını çevreleyen surlar/sınırlar, en az Türkler kadar, ilgili şehirlerde yaşayan farklı inanç ve kökene sahip kişilerin güvenli ve huzurlu iklimini sembolize etmekteydi. Türk devletinin sınırları, Türk şehrinin sınırları; içerisinde hukuka ve ahlâka uygun yaşan herkesin her türlü mezalim karşısında bir koruma kalkanı işlevine sahip olmuştur. Henüz 8. yüzyılda “Ey Türk milleti üstte mavi gök çökmese, altta kara yer delinmese senin ilini ve töreni kim bozabilir?..” sözünü taşa kazıtan Bilge Kağan da “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk devletinin devamlılığına duydukları güvenin temelinde Türk mitolojisinden devlet geleneğine dek yaşatılan ve mitolojide göğü ayakta tuttuğuna inanılan, göğün direği olarak değerlendirilen “töre/adalet” anlayışı vardır. İşte her türlü insanın değerleriyle birlikte, altında huzurla yaşamasına imkansağlayan Türk devletinin aslî niteliği budur. Altında huzurla yaşayanlar da Türk devletinin kurucu değerlerine, yüksek medeniyet unsurlarına, köklü tarihinden damıtıp hâlâ milyonlarca km²’de yaşattığı mitolojisine, Türkün ayırt edici kimlik birleşenlerine töre ve hukuk önünde saygı göstermekzorundadır. Aksi ise gaflet, dalalet ve ihanettir ki bu yola tevessül edenlerin başarıya ulaştıklarını tarih hiç yazmamıştır. Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti devamlılığında ebediyen var olacak Türkiye Cumhuriyeti için de güzide bir medeniyet şehri olan Alanya’da dün olduğu gibi bugün ve yarın da Türk mitolojisi, destanı, kültürü…hülasa Türk kimliği her türlü saldırıyı bertaraf edecektir. Bu öz saygı, sadece şehrimiz ve ülkemiz için değil insanlığın umut ve güven kaynağı olan Devlet geleneğimiz altındaki huzur ve saygı iklimi için temel vicdanî ve hukuki zorunluluktur. Saygı ile…