Senin çağıltın ey halkım, senin çığlığın, sen denize düşünce duyulur oluyor. Sen denize düşmeyince kimseler duymuyor ya da bize ne diyorlar duyması gerekenler...
Onun için seni hiçbir partiye oy vermeye çağırmıyorum, sana bilgiçlik yapıp şu partiye oy ver, bu partiye verme demeyeceğim. Hem beni çok ilgilendirmiyor senin hangi partiye oy vereceğin...
Çünkü bana göre çok farkları yok birbirlerinden, ama bazıları daha mahir insanı kandırmada, yalan söylemede... Sen elini vicdanına koy, kendi yüreğine sor kime oy vereceksen ver, benim ne dediğime bakma...
Yalnız benim değil, hiçbir yazarın, gazetecinin ne dediğine de bakma. Onların çoğu da kendi çıkarları doğrultusunda yönlendireceklerdir seni... Makam sahiplerinin, güç sahiplerinin, yetki sahiplerinin sofrasından kalkmayanların sözlerine, yönlendirmelerine de asla kulak asma diyorum...
Kendi vicdanını, kendi aklını dinle oy vermeden önce. Kendi çıkarını değil, ülkenin çıkarını daha kıymetli bil, daha çok öncele...
Adaleti öncele oy vermeden önce, hakkı öncele hakça paylaşımı düşün... Kuşların hakkını, toprağın, dağların, ormanların hakkını düşün ve yağmurun hakkını...
Yağmurun hakkını elinden aldılar. Akacak bir yer bırakmadılar derelere, sulara ve sonra dereler taşınca ovalar su ile dolunca “Bu ne iştir” diyorlar utanmazca...
İnsan haddini çoktan aştı. Hep birlikte haddimizi aştık. Tanrı’yı unuttuk, ciddiye almadık. Yaptığımız hiçbir hesabın içinde Tanrı yok, çok utanmaz olduk...
Vallahi böyle oldu, billahi böyle oldu. Neden kızıyorsunuz? Çokları cenaze namazlarında hatırlar oldu Allah’ı, Allah’ın gücünü...
Sağımız, solumuz, yanımız, önümüz uçurum ve yalan her sözün içinde. Kimin söylediği önemli değil... Hepimiz birbirimize, sevdiklerimize, ailemize, dostlarımıza ve Allah’a yalan söyler olduk...
Siyasetçiler, yöneticiler, ne kadar çok yalan söylerler ve çok becerirlerse yalan söylemeyi o kadar çok makbul insan oluyorlar...
Ve bizler ey insanlar, bizler en çok yalancılara rağbet eder, onları alkışlar hale geldik. Ne hak umurumuzda ne doğru söz, ne de ülke insanın yarısının sefalet içinde oluşu...
Çoklarının girdiği yere giremeyenler yok mu ülkemizde, çoklarının yediğinin yüzde birini yiyemeyenler yok mu ve en çok bu çok yiyenler seslerini yükseltmiyorlar mı?
Çaresizlikten kıvranan insanlar, babalar, anneler, yoksullar yok mu, konuşulunca kardeş diye anlatılan...
İnsan kardeşliğinden söz edenler, Müslüman kardeşliğinden söz edenler, hatta haktan, hukuktan söz edenler ne kadar samimiler sözlerinde diye sorunca yanlış bir şey mi yapmış oluruz?
Neden hep onlar marifetli de sen değilsin? Neden hep dinleyen itaat edensin sen?