DERSİMİZİ ALDIK

          Dokuz yıldır Suriye ile yaşamakta olduğumuz, bizim için anlamlandırılması güç, krizin savaşa dönüşmesinin bedeli her geçen gün ağırlaşmaktadır. Verdiğimiz şehitlerin acısı yüreğimizi dağlarken beraberinde başka sıkıntıların yaşanması sonucunu doğurdu. Bunlardan en önemlisi, sığınmacı sorunu. Ülkemize sığınan resmi rakamlara göre 3,7 milyon Suriyelinin ekonomik yükü artık taşınamaz oldu. Bunun bize faturası çok ağır oldu. Temelinde insani ve vicdani sorumluluğumuzun varlığının olması sosyal travmaya dönüşmeye başladı.
         Suriyeli sığınmacılara yapılan yardım ve harcamaların elli milyar dolardan çok daha fazla olması zaten temeli zayıf olan ekonomimize büyük bir külfet yükledi. Kendi insanımıza iş ve aş veremezken sığınmacılara her konuda öncelik tanıdık. Kendi çocuklarımızı sınavla üniversitelere alırken sığınmacıları sınavsız aldı ve her türlü eğitim masraflarını karşıladık. Kendi gençlerimize iş veremeyip genç işsiz nüfusumuzu çoğalttık. Toplumumuzun demografik yapısının değişmeye başlamasının gelecekte doğuracağı sıkıntılar da cabası. Bu durum sosyal kaosun yaşanmasına sürüklemeye başladı bizi. Sorunlarımız katmerleşti.
          Nihayetinde en başta yapmamız gerekeni yapmaya karar verdik. Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacılara sınır kapılarımızı açtık. Ama umduğumuz gibi olmadı. Avrupa, sığınmacıları kabul etmiyor. Günlerdir Yunanistan sınırında sığınmacılara biber gazı sıkılıyor. Sözde medeniyetin yaratıcıları(!) acımasızca çocuk, kadın demeden sığınmacılara orantısız şiddet uyguluyorlar. Kendilerince haklılar da! Zira, başından beri onların karakol görevini üstlendik. Onlar, yani Avrupa taahhütlerini hiçbir surette yerine getirmedi. Artık bıçak kemiğe dayandı, tahammülümüz kalmadı. Fakat, geç kaldık. 
          3 Mart 2016 yılında Türkiye ile AB arasında imzaladığımız “Geri Kabul Anlaşması” AB açısından özetle Türkiye kapıları açsa da Avrupa sığınmacıları almazsa, Türkiye bu sığınmacıları geri kabul edecek. Yani, “kapıları açarım!” ifadesi uluslar arası hukuk açısından bir anlam ifade etmiyor. Geçenler geri gönderilirse bu anlaşmaya göre Türkiye bunları geri kabule mecburdur.
          Bu bana bir Temel fıkrasını hatırlattı. İşlediği suçtan dolayı idam cezasına çarptırılan Temel, saati geldiğinde idam sehpasına götürülürken hakim son bir sözü olup olmadığını sorar. Temel, gayet sakin ve soğukkanlı bir şekilde; “Ha bu bağa ders olsun Hakim Bey!” der. “Teşbihte hata olmaz” derler, halimiz bu! Bu bize ABD’nin ve Avrupa’nın ilk kazığı değil ki! Akıllanmadık, şu medet umduklarımıza bir bakalım! Hepsi kan içici emperyalistler. Mehmet Akif’in dediği gibi “Tek dişi kalmış canavarlar.” Bunlardan medet ummak “ayıyla yatağa girmek” gibi bir şey!
          Dileyelim ki, bu yaşadıklarımızdan bir ders alalım, doğru, akılcı politikalar izleyerek böylesi çıkmazlara bir daha saplanmayalım.
          Şunu da ifade edelim ki, sığınmacıların tüm yükünü Avrupa adına da Türkiye bunca yıldır taşıyor. Artık kendi vatandaşına iş ve aş veremeyecek duruma düşen Türkiye’nin yapabilecekleri bitti. İlave olarak şunu da belirtmek gerekir ki, giden sığınmacı dönüş yaparsa sığınmacı hakkını, statüsünü kaybeder.
          Son sözümüz; bu bize ders olsun.
 

{ "vars": { "account": "G-0GZNXP00R2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }