Bu suça ortak olmayacağız

Başlığı okuyunca şimdi ‘ne suçu’ veya ‘yine ne oldu’ diye düşünebilirsiniz. Çok haklısınız. Gündemimiz hiç durmazken seçim öncesi dönemde her gün ayrı bir hak ihlaline tanıklık ediyoruz. Ancak bu hafta konu bu değil. Hadi gelin hızlıca tarihin tozlu sayfalarında gezinmeye başlayalım.

Yıl 2016 ve Ocak ayı. Bir grup akademisyen ‘’Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’’ yayınlayarak şiddetin her türlüsünün karşısında olduklarını göstermeye çalıştılar. O yıllarda çatışmalar, sokağa çıkma yasakları ve bitmek bilmeyen ölümler vardı. Tüm bunlara ilişkin tepkilerini ortaya koymak ve ‘’bir an önce çözüm’’ ilkesi çerçevesinde bildiri yayınlandı. 

Bu bildiriye ses veren akademisyenler de imzaları ile destek oldu. Bildiride altını çizdikleri nokta ise inanılmaz bir hak ihlali olduğuydu. Çatışma ve operasyonlar nedeni ile evlerinden çıkamayan insanlar aç kalıyor, yerleşim yerlerine yapılan saldırılar nedeniyle de hayatta kalmak için mücadele ediyordu. Yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğini, bir an önce çözüme ulaşması gereken bir barışın sağlanması gerektiğini savundular. Barışın sağlanmasını istemek ne kadar doğru bir şey olsa da sonrasında olanlar maalesef şaşırtmadı.

İmza vererek bildiriye destek olan akademisyenler ifşalandı, görevlerinden uzaklaştırıldı, ‘’ihanet’’ suçu ile işaretlendi, başka iş bulmaları engellendi. Her gün bir akademisyen öğrencilerinden uzaklaştırılıyordu. Öğrenciler o dönemde ‘’Hocama Dokunma’’ sloganı ile girişimlerde bulunmuş olsa da yönetim kararını vermişti ve sonuç değişmiyordu.

En kötü yanı da neydi biliyor musunuz? Tüm bu bildiri, uyandırdığı yankı sonrasında bile ‘’barış’’ siyasi tartışmalar içerisinde yerini alamıyordu. Gündem değişiyor, günah keçisi her gün bir başka akademisyen oluyordu. Akademisyenlerin istediği hak ihlallerine ilişkin bir son verilmesiydi. Ancak bu talep, siyasetin gücünü meşru bir şekilde kullanabileceği yeni bir konu olmuştu sadece. Çünkü mevzu biz ve öteki olanlarla ilgiliydi. Daha doğrusu bizden olmayanlarla ve yıllarca düşman olarak gösterilmiş insanlarla ilgiliydi. 

Atladıkları konu ise, barışın herkes için gerekli olduğuydu. Bir başkasının yaşadığı hak ihlaline de ses çıkarılması gerektiği ile ilgiliydi. Sadece bize benzeyenlerin değil, herkesi içine alacak bir özgürlük alanı sağlamakla ilgiliydi. İfade özgürlüğü ile ilgiliydi. Hakkını dile getiremeyenlerin hakkını aramakla ilgiliydi. Elbette tüm bunlar görmezden gelindi. 

Şimdi bugün neden bu konuyu hatırlayalım diye düşünüyorsanız eğer hemen söyleyeyim, bildiriye imza attığı için görevinden ihraç edilen Banu Yılmaz, mahkeme kararı ile görevine iade edildi. Banu Yılmaz, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Psikoloji bölümünde akademisyen olmasının dışında afet ve travma alanında yıllarca sahada çalışmıştı. Bu haberi belki görmezsiniz, seçim dışında kalan ama birçok insana umut olacak bir haber bu. Yıllardır süren hak arayışının bir sonucu. Seçim yaklaşırken bilin istedim. Haklarımızın nasıl ihlal edildiğini, özgürce ifade edebiliyor fikrine yıllar içerisinde ne kadar uzak kaldığımızı unutmayın istedim. Hatırlanması gereken ne kadar çok şey. Ne dersiniz?

{ "vars": { "account": "G-0GZNXP00R2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }