Bitmeyen yağmurlar

Haziran ayı geldi ve sonunda yaz mevsimine kavuştuk derken, bitmeyen yağmurlar ile yaşamaya çalışıyoruz. Özellikle iç bölgelerde yaşanan yağışlar sonucu yeterli olmayan altyapı sistemleri sonucu yollar nehirlere dönmüş durumda. Ankara’ya deniz geldi diyebiliriz bir yerde. Zira sadece yollar değil alt geçitler yağış sonrası minik göllere dönüşüyor. 2013 yılında deniz gözlüğü takan Ankaralılar bu sefer deniz yatakları ile dışarı çıkmaları hiç de şaşırtıcı olmaz diye düşünüyorum.

Baharda yağmur yağmıyorken haziran ayında bu kadar yağmur yağması temelde endişe verici bir şey olması gerekiyor. Kuraklık ile mücadele etmeye başlamışken yağmurun yağması çok sevindirici bir durum olmayabiliyor. Bu mevsimlerin kaydığını gösteriyor aslında. Küresel ısınmanın ciddi boyutlara ulaşmaya başladığını da gösteriyor.

Kuraklık için yağmurun yağıyor olması barajlar açısından olumlu bir tablo çizse de tarım açısından daha büyük sıkıntılar yarattığını unutmamak gerekiyor. Halihazırda bir ekonomik kriz içerisindeyiz. Bir de ilerleyen aylarda sonuçlarını yaşayacağımız bu iklim krizini küçümsememek lazım. ‘’Küresel ısınma yok olsaydı yağmur yağmazdı’’ diyenler olacaktır. Şimdiden duyar gibiyim. Onlara küresel ısınmanın böyle bir şey olmadığını baştan söylemek istiyorum. Ha ne kadar etkili olur bilemeyiz ama bir kişi, bir kişidir ne de olsa.

İlkim aktivistleri yıllardır bu konuda mücadele etmeye çalışıyor. Çoğu kişinin gülüp geçtiği veya daha önemli konular varken iklim krizini göz ardı ettiği bir duruma dönüşüyor. Ama unutuyoruz ki başka bir dünyamız yok. Kaynaklarını her gün tükettiğimiz ve tüketmekle kalmayıp kirletmeye devam ettiğimiz dünya alarm veriyor. Nasıl bizler hastalandığımızda bedenimiz bize uyarı verdiğinde hasta olduğumuzu anlıyorsak bu zamansız yağmurlar da tam olarak öyle bir şey. Bize sadece bunlara kulak vermek gerekiyor.

Peki bu olaylara kulak vermezsek ne olur? En iyi tabloda yazın klimaların olduğu yerlerden çıkamadığımız, yeni hava şartlarına uyumlu bir şekilde yaşadığımız bir hayat bizi bekliyor. Bir yandan çölleri yaşarken diğer taraftan selleri yaşayacağız. Diğer tabloda ise asıl gerçekleşecek olan, hep filmlerde gördüklerimizi yaşayacağız. Yıldızararası filmini düşünebilirsiniz. Yeni bir yaşam gezegeni arayacağız. Eğer şanslıysak ve yeterince maddi gücümüz olursa yeni bir yaşam mümkün olacak. Fakat şimdiki şartları düşünürsek bu da zor gibi duruyor. O kadar şanslı olduğumuzu düşünmüyorum. Ne de olsa araştırma yapacak veya iklim krizine önlem alabilecek bilim insanlarımız her geçen gün azalıyor.

Ne yaparız diye düşünüyorsak eğer başlangıçta iklim krizinin varlığını kabul etmemiz gerekiyor. Konuya ilişkin ortalıkta dolaşan gerçek dışı haberlerden ziyade iklim aktivistlerine kulak vermek ve acilen önlem almamız lazım. Başka bir dünyamız, başka bir yaşam alanımız yok. Birlikte yaşayabileceğimiz başka bir gezegenimiz yok. Ne dersiniz?

{ "vars": { "account": "G-0GZNXP00R2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }