BAŞKA TÜRLÜ AKILLANMAYACAĞIZ
Biraz zamansız bir yazı gibi olsa da, önceden hatırlatalım dedik, her ne kadar bizleri duymak istemese de ülkenin ve kentin efendileri... Çünkü onlar paranın kokusuna, servetin zengin olmanın şehvetine çoktan yenildiler bu ülkede, alınacak olan varsa alınsın...
Deprem müzeleri diyorum. Yeni inşaatlara başlamadan deprem müzeleri inşa edilmeli. Deprem nedeniyle yıkılan, yok olan şehirlerin en görünür yerlerine...
En azından bir sokağına veya bir sokak öyle bırakılmalı ve çevresi tel örgülerle camekân içine alınmalı. Hijyeni sağlanmalı ve yeni müteahhitleri mecbur tutmalı ayda bir kere olsun, o müzeleri ziyaret etmeyi...
Hep birlikte gördük bu yıkılmanın kaderle çok bağlantısı olmadığını. Çok para kazanmak uğruna, daha çok zengin olmak uğruna bazıları bilerek isteyerek insanları ölümün önüne atmışlar...
Ve yazık ki bu konuda yetki sahibi olanlar devlet adına kontrol ve uygulama yapması gerekenler “bunlar kimlerse” ama bence en çok belediyeler bu konuda, belediyelerde yetkili olanlar, sorumlu olanların çoğu da bu işleri çıkar ve para ilişkisi ile halletmişler...
Vicdanları kurusun diyeceğim de, vicdanları olsa böyle yaparlar mıydı?
Mesela o müzenin en görünür yerlerine kimi ceset parçalarını, kopan çocuk kollarını, ayaklarını heykelleştirip koymak gerek...
Anne çığlıklarına benzer çığlıklar, babaların ağıtlarına benzer ağıtlar bırakmalı acı dolu bir müzik eşliğinde...
Farkında mısınız herkes kendini masum görmekte ve kimse suça günaha ortak olmak istememekte...
İki gün önce komşumuz Yunanistan’da bir tren kazası oldu. Kırka yakın kişi öldü. “Bu işin sorumlusu benim” dedi ulaştırma bakanı istifa etti...Ama bizde, bizde kimsenin kılı kıpırdamıyor. Ülkenin yarısı yok olduğu, elli bine yakın insanımız öldüğü halde...
Yahu bir belediye başkanı olsun istifa etmez mi? Etmedi be arkadaş. Kimseni umurunda olmadı bunca ölüm, bunca yıkım, annelerin gökleri dolduran çığlığı...
Çok mağrurlar...
Aslında çok cahiller ve Allah korkuları yok çoklarının...
Ahiret umurlarında değil, umurlarında değil orada bir hesap olduğu, belki hiç inanmıyorlar...
Ve sana gelince ey şehir halkı, mesela sen bu şehirde olup bitenden, dönen dolaplardan, kimlerin nereleri talan etiğinden, kimlerin bu rezil binaları nasıl yaptığından, neler alındığından, verildiğinden haberdarsın...
Ama sen de, sen de pay peşindesin bu kirli taksimden bana ne düşer diye... Onun için görmezden geliyorsun, duymazdan geliyorsun. Hatta onlara alkış tutuyorsun, onları görünce ayağa kalkıyorsun...
Sen de o ölüm binalarından birine nasıl sahip olurum rüyası ile yatıp kalkıyorsun, öyle değil mi?
Neyse...
Nasıl da boş sözler ediyorum, kimselerin duymayacağını bile bile... Ne yapayım başka türlü öte gitmiyor içime sepilen acılar...
Ben de böyleyim işte...