Gelin yazalım dile getirelim bunları... Nasıl olsa kimse duymuyor şehir üstüne söylediklerimizi yazdıklarımızı... Şehrin efendileri bildiklerini kendi kafalarına göre yapmaya devam ediyorlar, yüzlerini görmeye bile izin vermiyor...
Sıradan şube müdürü olanlar bile, insanın yüzüne bakmak, insanı duymak istemiyorlar... Sadece kendi aralarında paslaşan, gülüşen konuşan ve kendilerini Tanrının torpilli kulları sanan kişiler işte...
Dünyanın insan sesine tahammülü yok doğru, bizden sandıklarımızın da bize tahammülleri yok nedense...
Canları sıkılıyor yüzümüzü gördükleri zaman, kalplerinin sıkıştığını saklamak bile istemiyorlar...
Eleştiriye, bazı hatırlatmaları ikazları duymaya asla tahammülleri yok ve yaptıkları her şeyi kutsamamızı istiyorlar...
Yanlışlarına bile alkış tutulsun istiyorlar...
Barışa ve paylaşmaya hiç tahammülü yok...
Neyse şimdilik onlardan biraz uzaklaşarak kendimize dönelim biz... Kendimizle konuşmayı deneyelim mesela...
Zalimlerin hüküm sürdüğü bir dünya, dünya tamam kabul de, neden bizlerin de "yani Müslüman ahalinin" birbirlerine tahammülü kalmadı diye, ortaya bir soru atsak...
Cevabı ne olur?
Sahi biz ne kadar tahammülüyüz birbirimize akrabalarımıza ev halkına, eşimize çocuklarımıza?
Artık insanın insana tahammül etmediği bir çağ, içinde bulunduğumuz çağ demeyi, sürdürmek istiyorum...
Hatta Müslümanların bile birbirlerine tahammül edemedikleri... Yüzümüzün dünyaya dönük olması bizi çok kirletti, çok eksiltti...
Elbette bir nedeni olmalı, insanın insana bu kadar yabancı olmasının...
Ve de Müslümanların...
Yabancı olmadık birbirimize, birbirimizden uzak kalmak için bir gayretin içinde değil miyiz?
Peki neden?
Sen sus, ben konuşmalıyım... Sen dur, ben önde olmalıyım... Benim kazanmam lazım, sen bekle...
Benim havam olmalı nereye gidersek...
Ben yazmalı, ben söylemelim, benim şöhretim olmalı her yerde...
En iyi ben yaşamalıyım diyenler bile var, insanların gözlerine bakarak, ama yinede insan kalmaktan söz ederek, nasıl bir utanmazlık ise...
Ve yalnız bizim mahallede değil, bütün mahallelerde aynı kavga aynı anlamsız, aynı pis yarış...
Siyaset dünyası öyle, dinden söz edenler öyle... Ülke üstüne fikir yürütenler de öyle...
Ne nezaket kaldı, ne incelik...
Ne sevginin izzeti, ne Aşkın izzeti kaldı...
Ne kalemin ne sözün izzeti kaldı...