Günlük hayatımızda o kadar farklı insan ve olayla karşılaşıyoruz ki, tanıdığımızı sandığımız insanlar bize hayal kırıklığı yaşatıyor.

Değer verdiğimiz insanlardan beklemediğimiz sözler duyuyoruz.

Bütün bunlara ne gerek vardı diye düşünüyoruz.  

Anlamaya çalışıyoruz, bazen sinemize çekiyoruz, bazen olumlu olumsuz tepkiler veriyoruz.

Kendimize hâkim olamayıp kızıyoruz, sonra pişman oluyoruz, bazen hak etti diyoruz.

Üzerinden biraz zaman geçiyor duygudaşlık yapıyoruz.

Bazı meseleleri anlayabiliyoruz, bazılarını ise ne yaparsak yapalım anlayamıyoruz.

Gittikçe daha karmaşık bir hal alıyor yaşama bakışımız.

Farklı anlayışlar, yaşamlar kafamızı sürekli meşgul ediyor.

Kitaplar okuyoruz anlamak için, bir ara anladığımızı sanıyoruz bir süre sonra yine kafamıza yatmıyor.

Bütün bunlar neden yaşanıyor diye baktığımızda, bize yeni hayatlar sunan dizilerin yaşantımıza girdiğini görüyoruz. Nasıl bir yerde yaşayacağımızı, evimizin dekorasyonunu nasıl yapacağımızı, ne yiyeceğimizi, ne giyeceğimizi, nasıl düşüneceğimizi oralardan öğrenir olduk.

Sosyal medyadan haberleri takip eder olduk. Arkadaşlarımızın özel hayatlarını, hangi siyasi görüşte olduğunu ne yediğini ne içtiğini, şimdi nerede olduğunu, kendini nasıl hissettiğini bilir olduk.

Daha fazla seyahat ediyoruz, daha çok televizyon izliyoruz. Dünyanın neresinde ne oluyorsa anında öğreniyoruz. 
Artık kafamız bu kadar çok bilgiyi değerlendirmeye fırsatı bulamaz oldu.

Günlük yoğun işlerimiz arasında, bize her sunulanı doğru olarak kabul eder hale geldik.

Her söylenene yazılana inanır olduk. Konuların üzerinde sorgulama yapmadan kabul eder hale geldik. 

Yalan yanlış şeyleri bile gerçekmiş gibi anlatılır paylaşılır olduk.

 Zeytinyağlı yiyemem aman türküsünün acı gerçeğini öğrendik.

 Kanguruların neden zıplayarak koştuğunu biliyoruz.

Boş pet şişelerden neler yapılacağını biliyoruz.

Hiç gitmeyecek olsak bile, dünyanın on harika plajını biliyoruz.

Bu kadar gürültünün içinde bu kadar gereksiz haber bombardımanının içinde, bu kadar gerekli gereksiz şeylerle yüklenen vücut sağlıklı olur mu? 

Huzurlu, sakin olur mu?

Ne yaptığını bilir mi, onun için neyin önemli, önemsiz olduğunu nasıl anlar?

Durup biraz düşünmek, ben ne yapıyorum, ne için yapıyorum demek gerekiyor.

Eskiden bir birimize daha çok zaman ayırırdık, çok fazla yargılamazdık.

Sevdiğimiz şeylerle, sevdiklerimizle daha çok kaliteli zamanlar geçirirdik.

Bir birimize daha çok güvenir daha çok şey paylaşırdık. 

Dostlarımızı ziyaret eder, onların gönüllerini alırdık.

Hiçbir şeyin hayatımızı daha yorucu hale getirmesine fırsat vermeyelim.

Çok sevdiğim Bulutsuzluk Özlemi’nden “sözleri geri alamam” şarkısından bir dörtlük paylaşmak istiyorum.

Hiç bi kere hayat bayram olmadı,  

Ya da her nefes alışımız bayramdı. 

Bir umuttu yaşatan insanı, 

Aldım elime sazımı… 

Hayatı ne güzel anlatmış, “her nefes alışımız aslında bayramdı” diyerek.