Kavimler göçünden itibaren göçebe hayatı yaşayan Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’nun her tarafına gelip yerleşmişlerdir. Geçim kaynakları hayvancılık üzerine olan Türkmenler yaz ve kış aylarını farklı bölgelerde ve yerlerde geçirirler. Buradaki belirleyici faktör ise sürüleri için yeni otlak alanlarının bulunmasıdır. Yaşam tarzlarından dolayı “yörük” olarak tanımlanan Türkmenler, genellikle kış aylarını ılıman iklime sahip sahillerde, yaz aylarını ise oldukça serin geniş otlaklara sahip dağlar ve ovalarda geçirirler. Serbest yaşam tarzını seçen Yörükler, özgürlüklerine oldukça düşkündür. Tarih boyunca başka bir egemenliğin altına girmeyi asla kabul etmemişlerdir. Zaman içinde yerleşik hayata geçmekte oldukça zorlanırlar. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi gelişen teknoloji ve dünya şartları, göçebe yaşam tarzının da sonunu getirmiştir. Lakin geleceğimize yön vermek adına, tarih yazan bir milletin evlatları olarak yakın geçmişimizi ve tarihimizi bilmek, bizlere her daim güç ve ilham verecektir. Bu vesile ile Akdeniz Bölgesi’ndeki yörüklerin yaşamları, zorluklar karşısındaki tutumları ve kültürlerini bilmekte fayda var. Alanya’nın doğusundan batısına birçok yörük oymağı ve obasının olması bizim tarihi ve yerel bir gerçeğimiz. Esasen hepsinin yaşamı ve kültürü birbirinin hemen hemen aynısıdır.

Bu değerlendirmeler ışığında Eşekkırıldığı Yaylası Yörükleri olan, Alanyalılar tarafından da Kuloğlu Yörükleri olarak bilinen ailenin hayattaki en yaşlı üyelerinden Metin Korkmaz amcayla göçebe hayatını konuştuk. Yörüklerin yaşam tarzı ve kültürleri üzerine gerçek kesitler ve değerlendirmeler:

Metin Amca seni tanıyabilir miyiz?

Ben Metin Korkmaz 1947 yılı, Ağustos ayında Eşekkırıldığı Yaylası’nda bir taşın dibinde dünyaya gelmişim. Şu anda 75 yaşında anadan doğma bir yörüğüm. 8 yaşına gelince Hayate Hanım Mektebi’nde okula başladım. Diğer çocuklar arasında ezilmemem için ailem okula bir yıl geç gönderdi. Buradan okula Elikesik, Hacımehmetli Köyü içinden geçen, eski Antalya yolu üzerinden yaya olarak gidip gelirdik. Yağmur yağdığı zaman göleviz yaprağı veya muz pürünü kendimize şemsiye yapardık.

Peki sizin kuloğlu sülalesinin geçmişi nereye dayanır, bu konuda bilgin var mı?

Biz buraya, yani Elikesik Köyü Kuloğlu Mevkii’ne, Oba Mahallesi’nin kuzeyinde bulunan Değirmendere Mahallesi’nin Çatak Mevkii’nden H. 10 Muharrem 1179 yılında gelmişiz. Buraya göçeli tam olarak 256 yıl olmuş. Ben, bizim ailenin buradaki yedinci (atası) nesliyim. Göç etmemizin asıl nedeni ise, Elikesik Köyü’nün hayvancılık ve bağ-bahçe işlerinde Değirmendere’den daha elverişli bir coğrafyaya sahip olmasıdır.

Bizim sülalenin geçmişi Mekke-Medine’ye kadar gider. Çok eskilerde, Alanya’da hali vakti yerinde olanlar kervanla hacca giderler. Alanya Oba’dan hacca giden ağanın biri de, hac farizasını yaptıktan sonra Mekke-Medine’den dönüşte, işlerinde kendisine yardımcı olacak 10-15 yaşlarında kimsesiz siyahi bir çocuğu da yanında getirir. Ağanın bağ, bahçe işlerinde ve sürülerininin bakımında yardımcı olan çocuk, hacı ziyaretine gelenleri kapıda karşılayarak “Hoş geldiniz efendim” der. Ziyaretçilerin dikkatini çeken siyahi çocuğu merak edenler ağaya; “Ağam bu Arap çocuk kim” diye sorarlar. O da “Allah’ın bir kulu işte” diye cevap verir. Ağanın yanında büyüyen bu çocuk sonra evlenir bağlanır ve Oba Mahallesi Karakocalı Mevkii’ne yerleşir. Ağanın verdiği cevabın etkisiyle, “Kuloğlu” lakabını alır. Daha sonra hayvancılık işleri yaparak sürülerini çoğaltan Kuloğlu, hayvancılığa daha uygun bir yer olan Değirmendere’ye göçer. Yukarıda bahsettiğim gibi buradan da Elikesik Köyü’ne göçüp yerleşirler. Saçlarıma bakarsan, benim de saçlarım Araplar gibi sık ve kıvrık kıvrıktır.

Sonra da yaylacılık bu bölgenin olmazsa olmazıydı. Yaz aylarında sahilde yaşanmazdı. En başta elektrik yoktu. Yazın Alanya’da kalanlar hastalıktan, marazdan, sıtmadan hayatını kaybederlerdi. Bizim Kuloğlu Obası’nın ilk yaylası, Cikcillilerin de yaylası olan Dere kenarı mevkiindeki kulular yurdudur. Ancak otlak olarak çok verimli olan bu yayla mesafe olarak çok uzak olduğundan, daha sonra Kuloğlu Yörükleri yayla olarak herkesin bildiği Eşekkırıldığı Yaylasını kendilerine yurt edinirler. Ben de 1971 yılına kadar hayvancılıkla uğraştım, Eşekkırıldığı Yaylasına göçtüm. Ancak hayvancılığı bıraktıktan sonra yüksek yaylaya göçmeyi bıraktım. Diğer akrabalar 1990 yılına kadar göçtüler. Artık onlar da yaylacılığı bıraktılar. Alanya’da turizmin gelişmesi, hayvancılığın da bir nevi sonunu getirmiştir. Gençlerimiz hayvancılığı bırakıp, daha ışıltılı ve renkli bir sektör olan turizme yönelmişlerdir.

-DEVAMI YARIN