Kaç kişi mahallesindeki muhtarı tanıyor? Kaç kişi mahalle muhtarının yerini biliyor? Muhtemelen birçok kişi ilk ve son defa, yeni bir eve taşındığında nüfustaki adres değişikliğini yapabilmek için gerekli evrakları alıp veya teslim ettiğinde muhtarlığa gitmiş olabilir. Peki, gerçekten mahallemizin muhtarları sadece bu işe mi yarıyor? Yoksa onlardan tek beklentimiz sadece belli konular mı?
İnternette bir kaymakamlık sitesinde mahalle muhtarlığı için şöyle bir tanım bulunuyor: Muhtar, mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak ihtiyaçları belirlemek, mahallenin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini yürütmek, mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür. Hatırlıyorum da büyüklerimiz gerçekten bir problemle karşılaştıklarında bu durumu çözmek için mahalle muhtarına veya mahalledeki bilge bir kişiye başvurulurdu. Peki, şimdi ne oldu da bu güzel sistem sadece evrak işlerimizden sorumlu olan bir kurum haline geldi?
Artık yeni bir eve taşındığımızda bunu nüfusa bildirmek yerine önce sosyal medyada duyurusunu yapıyoruz, bizi takip eden kişiler aracılığı ile onay alıyoruz. Başka bir örnek ise; günümüzde ortak bilinç oluşturmak için düzenlenen kampanyalar, sosyal medya üzerinden duyurulmaya ve insanlarla sadece buradan iletişime geçilmeye çalışılmaktadır. İhtiyaçlarımızı, yaşam kalitemizi, insanlarla veya kurumlarla ilişkilerimizi, bir konu hakkındaki görüşümüzü veya işbirliği gerektiren konularda genellikle sosyal medyadan destek alıyoruz.
İnsanlar artık sesini duyurmak için de sosyal medyayı kullanıyor. Bu hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Şiddet gören insanlar, şiddete tanık olanlar, haksızlığa uğrayanlar gibi birçok kişi sosyal medyadan sesini duyurarak yardım istiyor. Tam tersi olumlu ve ilham verici olaylara şahit olma ihtimalimiz de artıyor. İnsanlar bir araya geliyor ve büyük yankı uyandıracak güzel olaylara imza atabiliyor.
Geçen hafta 18 yaşındaki bir genç sosyal medya aracılığı ile ‘’Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğruna yıllarımı harcamak istemiyorum…’’ diyerek yaşamına son verdi. Paylaştığı yazılar, bunu okuyan herkesi derinden etkiledi. Hayatımızı, isteklerimizi, düşüncelerimizi ve yaşamımıza ilişkin birçok ayrıntıyı sosyal medya aracılığı ile başkalarına ulaştırıyoruz. Bu noktada aklıma bir soru geliyor: Herkese kendimizin kim veya nasıl birisi olduğunu gösterirken, başkalarını ne oranda gerçekten dinliyoruz? 
Yaşamına son veren bu genci gerçekten dinleyecek veya ona duygusal anlamda destek olabilecek kimsesi yok muydu? Yanında duracak ‘’Ben senin yanındayım, bu süreci birlikte aşacağız.’’ Diye umut verebilecek kimsesi yok muydu? Ya da onun içinde bulunduğu durumu ve son dönemde ne kadar zorlandığını görecek kimsesi yok muydu?
İnsanları sosyal medya üzerinden tanımaya çalıştıkça yanımızdaki kişilerden uzaklaştık. Kendimizden, asıl kimliğimizden bambaşka yerlere doğru sürüklenir olduk. Yakınımızdaki kişileri gerçekten ne derecede dinler olduk? İnsan ilişkilerine dayalı bir toplum olduğumuza göre yine, yeni, yeniden bu ilişkilere geri dönmenin zamanı geldi. Yoksa geriye iki seçenek kalıyor: ya tüm bu olayları kabullenip unutmaya veya görmezden gelmeye devam edeceğiz ya da her şeyi düzeltebilmek için zaman makinesinin keşfedilmesini bekleyeceğiz.