Çok da eski bir zaman olmasa da sanki asırlar öncesinde kalmış gibi duran ‘klavye delikanlılığı’ meselesi vardı. Bilmem hatırlar mısınız? Klavyelerin arkasına sığınıp online platformlarda sözünü esirgemeden konuşup asla kendini belli etmeyen kişilerdi. Asıl önemli olan şey bu kişiler online ortamlarda dilediklerini söyleseler de gerçek hayatta bunu eyleme döken bir yansıma olmazdı. Bunu hiç göremezdik.

Şimdi bu klavye delikanlılığı meselesi ne alaka diyebilirsiniz. Geçenlerde sözde sosyal medya olan platformlarda bir görsel gördüm. Çevre aktivisti olan genç yaştaki Greta, konser topluluğu gibi bir kalabalığa çevre kirliliğinden bahsediyordu. ‘’How dare you?’’ sözleriyle yetişkinlere yaptığı konuşmadan hatırlayabilirsiniz Greta’yı. İşte yine aynı duruş ile çevre kirliliğine, küresel ısınmaya ve dünyanın insanlar tarafından nasıl yok edildiğine dair bir konuşma yaptı. Hem de inanılmaz bir kalabalığa. İnsanlar dinledi, dünyamıza bu kötülüğü yapanlara tepkilerini göstererek Greta’yı destekledi. Buraya kadar her şey çok güzel. Etkinlik tamamlandıktan sonra her şey ortaya çıktı. Konser alanı gibi olan kocaman meydan çöple doluydu. Çevre kirliliğine karşı çıkan insanlar çöplerini bırakıp gitmişlerdi.

Peki, bu bize ne söylüyor? Tam burada klavye delikanlıları aklıma geliyor. Tıpkı onlar gibi şimdilerde sözel olarak tepkimizi göstermiş olsak da eyleme geçirme noktasında hala sıkıntı yaşıyoruz. Çevre kirliliğine tepki gösteriyoruz ama çöplerimizi yere atıyoruz. Dünyamızı kurtarmak istiyoruz ama denizlerimizi kirletiyoruz. Ormanlarımız yok olmasın diyoruz ama bilinçsiz şekilde yapılan eylemler sonucu yangınlara neden oluyoruz. Sellerden dolayı yaşananlara üzülüyoruz ama hala sistemsiz bir yerleşim planları ile dere yataklarını dolduruyoruz. Kıtlık kapıda diyoruz ama hunharca tüketmeye devam ediyoruz. Dünyamızın kaynakları sınırlı diyoruz ancak var olan suyumuzu kirletmeye devam ediyoruz. Fazla ikiyüzlüyüz değil mi?

Her şey bir kereden bir şey olmaz veya herkes yapıyor zaten sözlerine sığınmak ile başlıyor. Eylemlerimizin sorumluluğunu almaktan uzaklaşıyoruz. Böylelikle sözlerimiz değişse de eyleme dönüşmediği için farkındalığımız hiçbir zaman değişmiyor. Bu neden mi tehlikeli hemen anlatayım. Herkes yapıyor demek eylemi meşrulaştırır. Sonuç olarak da eylem toplum içerisinde her ne kadar ayıplanmış olsa da uygulanmaya devam edilir. Tıpkı çevre kirliliğinde olduğu gibi aynı durum çocuk istismarında, kadın cinayetlerinde veya yolsuzlukta da geçerli. Hatırlasanıza, küçük yaşta istismar edilen erkek çocuklarını. Olay ortaya çıktığında aileler ülkenin ileri gelenleri tarafından ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diye teselli edilmemiş miydi?

Demek ki neymiş, bir kereden çok şey oluyormuş. Ben yaparsam yanımdaki kişi de bunu yapmaya kendine hak görüyormuş. Sözel olarak her ne söylersek söyleyelim davranışlarımız bizi yansıtıyorsa, o zaman klavye delikanlıları gibi sadece sözlerimizin arkasına sığınmak sadece hayali bir imaj yaratacaktır. Meşrulaştırılan her eylem de zamanla insanlığın sonunu getirecektir. Ne dersiniz?