Pandemi döneminde neredeyse birinci yılı tamamladığımız bu günlerde yeniden bazı kısıtlamaların gelmesiyle birlikte sanki en başa dönmüş gibi hissediyoruz. Öyle ki aradan geçen onca ay olmasına rağmen sanki mart ayındaymışız gibi geliyor. Nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül, ekim ve kasım aylarını yutan bir zamanın içinden geçtik adeta.
Korona sürecindeki vaka sayılarının artması ve ölen kişi sayısında tekrar ilk baştaki tablolarla karşılaşmamız nedeniyle yeniden kısıtlamalar ile karşılaştık. Okulların yeniden tamamen uzaktan eğitim olması, hafta sonu belirli saatlerde dışarıda olmak, 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı kişilerin belirli saatlerde dışarıya çıkabilmesi gibi kısıtlamalar yeniden uygulanmaya başlandı.
Tam da maske kullanımına ve mesafelere alıştık derken yeniden bir eve kapanma süreciyle karşı karşıyayız. Peki bu senaryo bizlere çok mu uzaktı? Hayır. Biz bu senaryoyu aslında yaşadık hem de bu yılın başında yaşamaya başladık. Yeni kısıtlamalar deniliyor fakat biz bu kısıtlamalara zaten maruz kalmıştık. Zaten okullar uzunca bir süredir uzaktan eğitim vermişti. Zaten hafta sonları evlerimizdeydik ve dışarı çıkamamıştık. Peki şimdi ne oldu?
Temelde olan şey aslında çabuk unutmamızdan kaynaklandı. Yaz geldi ve biz koskoca baharı evde geçirdiğimizi unuttuk. Kendimizi tatillere verdik ve hiçbir şey olmamış gibi düğünlere gitmeye, ev ziyaretlerine, hasta görmeye devam ettik. Çabuk unuttuk. Çabuk unutmamızın da bedelini yeniden ödemeye başladık. Hatırlıyorum da ilk pandemi günlerinde sağlık bakanı her gün televizyon kanalları aracılığıyla yaptığı canlı yayınlarda geceleri vaka sayılarını, entübe hasta sayılarını, vefat sayılarını ve iyileşen insan sayılarını açıklardı. Sonrasında bu açıklamalar instagram hesabı üzerinden görseller aracılığı ile olmaya başladı. En sonunda da bu bilgilerin yer aldığı linke yönlendiren hikâye paylaşımlarına döndü. İlk baştaki ciddiyetimiz ve önemsediğimiz zamanları çok çabuk unuttuk.
Evet turizmin canlanması için insanların tatile gitmesi çok iyi oldu ancak şimdi ilk baştan daha vahim bir tablodayız. Artık mesafeli bile oturabileceğimiz kafeler yok. Öğle yemeği arası kaçamak yapabileceğimiz restaurantlar kapalı. Paket servisi olmayan veya paket servis noktasında yeterli hizmet altyapısına sahip olmayan kafeler veya restaurantlar ise kepenklerini kapattı. İnsanlar yeniden iş buldum ve çalışmaya başladım diye sevinirken tekrardan işsiz kaldı. 
Sanki açık cezaevindeyiz ve yapacak hiçbir şey bulamıyor gibiyiz. Dolanıyoruz, konuşuyoruz, insanlarla iletişime geçiyoruz ama duvarların arkasına geçemiyoruz. Sıkışıp kaldık. Yeni kısıtlamalarla birlikte yeni bir düzene alışmaya çalışıyoruz ancak unuttuğumuz bir nokta var biz bu senaryoyu zaten bir kere yaşadık. Atlattık zannettik. Geçti dedik. Ama sadece geçen, giden, atlatılan şey zaman oldu. Biz yine aylar sonrasında aynı yere döndük. Dejavu yaşıyor veya kendimizi bir kâbus içerisindeymişiz gibi düşünebilliriz. Ancak tüm bu olanlar gerçek. Eğer bu sefer bu senaryoda bazı noktaları doğru yapmazsak bu senaryodan çıkışımız tam bir trajedi olacak.