Değerli okurlar.
Eğer müsaade ederseniz.
Bugün de futboldan söz etmeye çalışacağım.
Müsaade de nereden çıktı diyebilirsiniz.
Açıklayayım.
Ülkemizde.
Her konuda, doğru yanlış, bilenin, bilmeyenin yorumlarda bulunması, ona buna saldırması moda olduğu için.
Olası saldırıların biraz da olsa önüne geçmek için müsaade istedim!
Her konuda ahkam kesmeye kalktığımdan söz edecek olanları da peşinen uyarmak istiyorum.
Övünerek söyleyebilirim ki.
Futbol benim her anlamda söz sahibi olabileceğim bir alan.
Diğer alanlarda da şu ya da bu şekilde aktif olarak rol almışlığım olsa da futbolun her alanında yer almışlığımın dikkate alınmasını özellikle rica ediyorum!
Yıllarca futbol oynadım. 
Antrenörlük, hakemlik, yöneticilik, futbol ajanlığı, hakem komitesi başkanlığı yaptım.
Bu ülkede futbolun içinde, bu kadar farklı görevler ifa etmiş kaç kişi vardır?
Sanırım şimdi, siz de benim yorumlarımı merak ediyorsunuzdur.
Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü misali bu konuya neden girdiğimi de merak ediyorsunuzdur.
Eniştem değil ama, GS-AG karşılaşması sonrasında Galatasaraylı yöneticilerle, Türkiye’nin medar-ı iftiharı Fatih Terim gibi bir teknik direktörün!
Yenilgi sonrasında,
Maçın hakemine acımasızca saldırmaları ve şamar oğlanına çevirmeleri beni zıvanadan çıkardı.
Arkasından Fenerbahçe berabere kalınca onlar da aynı saçmalığı sergilemekten geri durmadılar.
Aslında hakemlere dönük bu tür “Vur abalıya” misal saldırılar, alışkanlığa dönüşmüş durumda.
Maçı kaybeden hakeme saldırıyor.
Nedeni gayet basit.
Uyanıklar. 
Yenilginin sorumluluğunu üzerlerinden atmak için bu kolay yolu seçiyorlar.
Takımların fanatik taraftarlarının bu tür çirkin saldırılarını anlayışla karşılamak mümkün de.
Yılların teknik direktörlerinin, saygın yöneticilerin, özellikle de eski hakem ya da futbolcu bozuntularının ekranlarda yorumculuğa soyunanlarının objektiflikten ve gerçekçilikten uzak bir biçimde, nalıncı keseri gibi tek taraflı değerlendirmelerde bulunmaları inanılır gibi değil.
Bu.
Toplum olarak bizlerin her alanda ne kadar da gerçekçilikten uzak bir biçimde yaşadığımızı göstermesi bakımından da çok anlamlı.
Her sorunumuzun sorumlusu olarak birilerini gösterme ahmaklığımız yüzünden, sorunlarımızın nedenini bulma akılcılığını gösteremediğimiz içindir ki, sorunlarımızın batağında bocalayıp duruyoruz.
Salt bir konuda değil, ülke sorunlarımızda bile bir düşman buluyor, işin içinden sıyrılıyoruz!
Futbolda da, şu ya da bu kulüp anlamında konuyu ele almış değilim.
Her karşılaşma sonrasında benzer tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.
Aradaki fark.
Üç ya da dört büyüklerin karşılaşması sonrasında bizim büyükler yenildiyse işte o zaman kıyamet kopuyor.
Diğer karşılaşmalarda ise, küçük takımların taraftarının fazla olmaması nedeniyle, galibiyet ya da mağlubiyetleri medyada reyting de yapmadığından, fazla kıyamet koparılmıyor!
Çok daha saçma ve de komiği ise, yorumcuların ekranlarda saatlerce bir pozisyonu ileri geri defalarca oynattıktan sonra bile farklı şekillerde değerlendirmeleri.
Bir insan ya da bir toplum, gerçekçilikten bu denli uzaklaşıp, fanatizme yelken açıp, bile bile yanlış bir değerlendirme içine girebilir mi?
Demek ki girilebiliyormuş!