Bak yavrum, şu karşıda gördüğün, alev alev yanan bir yıldız var ya, şimdi sana onun hikayesini anlatacağım. Onun adı Dünya idi..

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok eski zamanlarda uzayda Dünya denilen bir yıldız varmış. Öyle bir düzeni varmış ki, dağları, ovaları, engin denizleri, düzenli giden mevsimleri hayat verirmiş. Zümrüt gibi ormanlarında her türlü yabani hayvan yaşarmış. Şirin köyleri, planlı kentleri varmış. Teknolojinin en son yeniliklerini kullanan insanları varmış. Yemyeşil çayırlarında kuzular otlar, inekleri taze süt verebilmek için bu güzel çayırlarından bol bol yerlermiş. Çocuklar şen, hür ve mutluymuş. Her şey çok güzel ve düzenliymiş. Bu kadar güzel bir Dünya’da yaşamalarına rağmen, bazıları içlerinde barbarlık denilen bir tür duygu beslerlermiş. Tabi ki bu tür insanlar, zaman zaman savaşırlarmış. Bu savaşlardan en çok zarar görenler de  çocuklar olurmuş. Bu savaşların olmasını hiç ama hiç istemezler, zaten anlamını da hiç bilmezlermiş.

Teknolojinin gelişmesi çocuk oyuncaklarına da tesir etmiş. Süper adamlar, kadınlar, lazer tabancalar, toplar, tüfekler, sanal savaş oyunları vs. yapılmış. Oyuncakların bir çoğunda da kanser yapan maddeler kullanılmış. İnsanlar bu yenilikleri tattıkça, keşfettikçe, hırslanıp, coşmuşlar, coştukça da daha fazlasını, yenisini yapmışlar. Geliştirdikleri gerçek silahların büyüsüne kapılmış, daha yeni daha modern üretime hız verip, ülkeler adeta yarışa girmişler. Öyle çok, öyle çok üretmişler ki, sonunda bunları satacak pazar bulmakta güçlük çekmeye başlamışlar. İnsanoğlu çok akıllı olduğundan, buna da çözüm bulmakta güçlük çekmemiş. Başka ülkelerdeki bir takım azınlıkları beslemeye başlayıp, türlü oyunlarla onları kandırmaları da zor olmamıştır. Terör denilen bu çözümü bulup, o ülkelerde iç karışıklıklar, problemler yaratmışlar. Terör olaylarını yaratan ülkelerin amaçları, hem ellerindeki silah stoklarını eritmek, hem de bu ülkelerin doğal zenginliklerini ele geçirmek imiş. Bu terör konusunda o kadar başarılı olmuşlar ki, kardeşi, kardeşe düşman edip, birbirlerini öldürmelerine neden olmuş. Bu ülkelerin düzenlerini bozmuşlar. Kuvvetli orduları olan ülkelerin, askerlerini de bölmek için çeşitli senaryolar yazılmış. Asker ve polisleri bir bir öldürülürken, onlar yeni senaryolar hazırlamışlar. Sudan nedenlerle, birbirleriyle savaşmalarını sağlamak için, masum insanları göz göre göre öldürürlermiş. Sonunda savaşlara direnen insanların sayıları azalmış. Ekonomik, siyasal yapılarından istifade edip, karşı çıkanları da susturmuşlar. Tıptaki yenilikler, insanların ömrünü uzatmaya çalışırken, bu silah pazarı ülkeler, nispet yapar gibi insanları yok etmek, sakat bırakmak, tedavisi mümkün olmayan hastalıklara yol açan, kimyasal silahlar, nükleer bombalar üretmişler. Bu kadar çok üretilen silahlarında sonunda esiri olmuşlar.

Günler, aylar, yıllar böyle akıp giderken, zaman gelmiş, hava kirliliği, kimyasal atıklar yüzünden, büyük şehirlerde oturulamaz, yaşanamaz olmuş. Göçler eskiden köyden kentlere olurken, küresel ısınma ve kirlilik nedeniyle kentlerden köylere göçler başlamış. Doğa artık kendi kendini temizleyemez olmuş. Gökyüzünde ozon tabakası delinmiş. Güneş bir başkalaşmış, tabiattaki canlılar bir bir yok olmuş. İlk önce balıklar ve kuşlar yok olmuş, işte tam bu sırada, eyvah dünya elden gidiyor diye feryatlar başlamış. Sık sık doğayı kurtarma toplantıları yaparlarmış. Toplantıları da bir sonuca bağlamak işlerine gelmezmiş. 

Halk ayaklanmaya başlamış, karşı koymuşlar ama kimse çıkıp ta kirli atıkları, sanayi çöplerini “durdurun” diyememiş. Doğayı kirleten fabrikalar tam gaz devam etmişler. Sonunda doğa isyan etmiş, tüm canlılara küsmüş, kutuplardaki buz kitleleri erimeye, mevsimler değişmeye başlamış. Çölleşme başlamış. Konuşulanlar ve yazılanlar, kağıt üzerinde kalmış. Mevsim değişiklikleri, dengesiz hava şartları, insanlar ve tüm canlılarda değişik etkiler yapmaya başlamış. Güneş ise kızgınlığından, zaman zaman dünyayı çok yakından yalayıp, geçmiş. O güzelim Dünya, yavaş yavaş erimeye, yanmaya, başlamış. İnsanlar panik içerisinde eriyip, kaybolmaya başlamış. İşte böyle yavrum, o güzel Dünya, içindeki tüm canlılarla birlikte yok olmuş.

(Kıymetli okurlarım, ben bu yazıyı 1987 senesinde yazmıştım. Avrupa’da  bir dergide yayınlanmıştı. Senede bir, değiştirip yazıyorum. Üzüntü duyuyorum. İnsanlığımdan utanıyorum. Bu kirliliğe dur diyemeyenler maalesef utanmıyorlar.)