Yaşamın her döneminde birbirinden farklı problemlerle karşılaşıyoruz. Özellikle yetişkinlik sürecinde karşımıza çıkan problemlerle daha net bir şekilde yüzleşiyoruz. Gerçekleri daha net bir şekilde görmeye başlıyoruz. Oyunlardan kopup öğrenciliğe başlayınca, öğrencilikten sonrasında iş hayatına başlayınca, iş hayatından sonra evliliğe geçince derken bir dizi gerçeklerle yüzleşiyor hayal ettiğimiz alanlar daralmaya başlıyor.
Her ne kadar hayal ettiğimiz şeylerin sınırlı olduğunu kavrasak da hayal kurmaktan bir türlü vazgeçmiyoruz. Ya bir piyango tutarsa, ya istediğim iş olursa, ya sevdiğim kişiyle evlenirsem, ya çocuğumu istediğim şekilde büyütebilirsem gibi milyonlarca ihtimal bazen bizi yaşamaya motive edebiliyor.
Bir de tüm bizi yaşama bağlayan her şeyden kaçma isteği var. Ara sıra bu da aklımıza geliyor. İşin içinden çıkamadığımız durumlarda kaçmak istiyoruz her şeyden. Tüm işi, sorumlulukları, her şeyi, herkesi bırakıp gitmek istiyoruz. Bu fikir aklımıza düştüğünde içinde bulunduğumuz durum daha da zor gelebiliyor. Bu durum borçlarımız, mutsuz olduğumuz bir iş, hayal ettiğimiz standartlarda olmayan bir hayat olabilir veya sadece kendimizi sıkışmış hissedebiliriz.
Bir şeyler ters gidiyordur bizim için. Bu fikir özellikle yetişkinlik döneminde daha ağır basabiliyor. Öğrencilikte veya gençliğimizde kurduğumuz ve nasıl bir hayat yaşayacağımıza ilişkin hedeflerimiz içinde bulunduğumuz koşullardan uzaksa bu istek ve sıkışmış hissetme duygusu daha da artıyor. Çünkü hep o hayal ettiğimiz hayatı yaşayamadığımız gerçeğiyle yüzleşmişizdir. Gerçekler bir tokat gibi bir bir vurmaya başlamıştır.
Peki, uzaklara kaçmak gerçekten bir çözüm mü? Bu sorunun cevabını bilemiyoruz. Uzaklara kaçıp bunu deneyen ve yeniden bir hayat kuran insanların hikâyeleriyle karşılaşabiliyoruz. Bu da bizi bu fikrin olabilme ihtimaline daha da yaklaştırıyor. Sonrasında ise geride bırakacağımız insanları düşünüyoruz. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, eşimiz, çocuklarımız, işimiz… Bu kısmı düşününce de vazgeçiyoruz.
Ani bir karar vermek her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Bu nedenle bir anda her şeyi bırakıp uzaklara gitmektense belki de sadece bir molaya ihtiyacımız vardır. Kendimizle baş başa kalacağımız tüm her şeyi düşünüp yeniden planlayabileceğimiz bir molaya.
Hiç durmadan devam eden bir koşturmacanın içindeyken kendimizi ralli yarışlarında aynı pisti dönüp duran arabalar gibi hissedebiliriz. Her gün bir tur, her dönemeç bir adım gibi gelebilir. Peki, bundan bir çıkış var mı? Elbette var. Kontağı kapatıp sağa çekip düşünmek için her zaman bir fırsat vardır. Bunu yaparken kendimizi diğer insanlardan geride kalmış veya yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi hissedebiliriz. Unuttuğumuz nokta ise her yarışta tüm ekipmanın yenilendiği, yeniden yakıt yüklendiği bir mola mutlaka vardır.
Bizim de ekipmanımızı yenilemeye ve yeniden enerji dolmak için kendimize yaratacağımız molalar olmalı. Bunu yapmadığımız takdirde durmadan devam ettiğimiz koşturmada elbet bir gün bedenimiz tükenebilir. Yenilenmek, kendimiz için yeniden düşünmek ve kendi hayatımızı fark etmek için kısa molalar vermek önemlidir. Yoksa gidişi olan ve dönüşü olmayan bir yolculukta kendimizi bulabiliriz.