Son bir haftadır duygularımı toparlamakta ve sağlıklı düşünmekte zorlanıyorum. Sosyal medyada maruz kaldığım veya kendi gözlerimle görüp deneyimlediğim olaylar sonucunda tüm duyguları aynı anda yaşıyormuşum gibi geliyor. Bir canlının kurtuluşunu görünce seviniyor, aynı anda bir yangın haberi alınca üzülüyorum. Kontrol altına alınan yangınları görünce huzur doluyorken, kadın cinayetleri haberlerini okuduğumda öfkeleniyorum. Mesleki sıfatlarını bir kenara bırakıp sadece kendisi olarak destek olmaya çalışan insanları gördükçe mutlu oluyorum. Empati ve dayanışma böyle bir şeymiş diye yeniden hatırlıyorum. Umut doluyorum. Birlikte hareket edebilmek, bir olabilmek, var olabilmek ne kadar güzelmiş diyorum. Her durumda ayrım yapmadan böylece olabilsek diye inancımı taşımaya devam ediyorum.
Tüm bu yangın, sel, intihar ve kadın cinayetlerinin ortasında bizleri en çok üzen en önemli nokta ise kendimizi tamamen güvende hissedemiyor oluşumuz. Devlete ve adalete olan güvenimizi yitirdik. Pazartesi telefon sinyaline bakarız diyip ertelenen incelemeler nedeniyle ormanda cesedi bulunan Azra’ya ve ailesine bir özür borçluyuz. Sel nedeniyle hayvanlarını, evlerini ve yaşam alanlarını kaybeden insanlara bir özür borçluyuz. Yangını önlemek ve bir an önce söndürmek yerine para yardımı istenilen, toki yapılarından söz edilen ve yardım istemenin vatan haini olarak gösterilen insanlara özür ve vicdan borçluyuz. Henüz sönmemiş yangınlar varken ‘’keşke bizim evimiz yansaydı’’ diye açıklama yapmanın haklı bulunabilir ve empati kurulabilir bir kısmı bulunmamaktadır. 
Yapılan açıklamalar insanları yangının sonuçlarından bile daha çok üzmektedir. Yokmuş gibi davranmak, problemi yok saymak, problemin görülmesini engellemek ve her türlü çözüm yolundan uzak adımlar atmak bu yaşanılan olayların tamamen politik olduğunun bir göstergesidir. Yangınlar, kadın cinayetleri, seller, deniz müsilajları politiktir.  Bu olayların ortaya çıkmasına sebep olan tek bir kişi olmasa bile bu yaşanan olaylarda kimlerin, nelerin zarar gördüğü, sonrasında olanlar politiktir. Yangınların söndürülmemesi, sel için önlemler alınmaması, denizin temizlenmemesi ve kadın cinayetlerinin cezasız kalması politiktir. İşsiz kalan insanların intihar etmesi ve bunun ekonomik nedenler ile olması politiktir. Destek ve yardım istemekten uzaklaşmak ve bu davranışın devlete zarar getireceğini öne sürmek politiktir. Veya yapılmak istenilen yardım ve desteklerin kabul edilmemesi politiktir.
Yardım istemek veya destek beklemek bizlere acizlik ve zayıflık göstergesi gibi dayatılmaya çalışıldı her zaman. Bu nedenle problemimiz veya sıkıntımız olduğunda hep sakladık, içimize attık. Problem yokmuş gibi davrandık. Ancak belki (o da çok şanslıysak) yıllar sonra bir başka nedenle o sıkıntılar ortaya çıktı ve hayat bizler için çekilmez bir noktaya geldiğinde yardım almayı, destek istemeyi kabul ettik. Can sıkıntısı ile geçen yıllar yanımızda kaldı. Keyif ile geçebilecek zamanlar yerine ne olduğunu bilmediğimiz berbat iç sıkıntıları ile geçiriyoruz. İşte şu anda ülkece kocaman bir iç sıkıntısı geçiriyoruz. Bu durumda yardım istemenin veya yardımı kabul etmenin hiçbir kötü yanı yoktur. Aksine halkın ve dünyamızın içi rahatlayacaktır.
Ne demiş Adamlar grubu ‘’Utanmazsan Unutmam’’ şarkısında: ‘’ Utanmayan insan olur mu lan? Altın bir madalyon gibi taşınmalı vicdan. Tek kıvılcımdan nasıl yanarsa koca orman. Unutmazlar, unutmayız, unutmam.’’ Vicdanlı olmaya, insan olmaya ihtiyacımız var. Başka türlü çay paketlerine değil.