Sultan Alaaddin, Alaiye’nin anahtarını kale komutanı Kirfart’tan teslim alınca, Kirfart’tın kızı Hond hatunla da evleniyor ve eşinin ismini de Mahperi Sultan olarak değiştiriyor. Bundan sonraki süreçte sultanın hayatı daha çok Alaiye, Konya ve Kayseri üçgeninde geçiyor. Sultan en güvendiği ve canını emanet ettiği veziri Celaleddin Karatay’ı yanından hiç ayırmaz. Karatay, aynı zamanda Alaaddin Keykubat’ın ibrikçi başı görevini de yapıyor. Yani sultanın her şeyi ona emanet; avdan dönen sultanın yıkanması için gerekli olan malzemelerin ve suyun hazırlanması sorumluluğu O’na aittir. Karatay’ın kardeşi olan Kemalettin Rumtaş da Sultan Alaaddin’in emirlerinden birisidir. Uzun yıllar Alaiye’de kalmış ve sultanın hizmetinde bulunmuştur. Rumtaş bey de Alaiye’yi çok seviyor, avcılık faaliyetlerinde bulunuyor. Kemalettin Rumtaş’ın soy ismi; Anadolulu Türk manasını ifade ediyor. “Rum” ifadesinin burada ırki bir anlamı yoktur. Romalı demek olan Rum ifadesi, aynı zamanda Anadolu’yu simgelemektedir. Mevlâna Celaleddin-i Rumi gibi buradaki Rumi ifadesi Anadolulu manasında kullanılmaktadır. Yoksa Hz. Mevlâna Türk soyludur. Roma Döneminde Anadolu’ya Roma ülkesi anlamında “Romi” denmiş. Halk arasında bu ifade Rumi olarak telaffuz edilmiş. Roma Döneminde Anadolu’ya da güneşin doğduğu Romanın en doğu ülkesi anlamına gelen Anadolu ismi verilmiştir.

Sultan Alaaddin, Mahperi Sultandan sonra ikinci eş olarak Gaziye Hatunla da evlenir. Mahperi Sultandan olan evladına Gıyasettin, Gaziye Hatundan olan evladına da İzzettin ismini verir. Sultan Alaaddin bir baba olarak evlatlarının durumuna, yaşantısına, hal ve tavırlarına bakıyor. II. Gıyasettin eğlenceye düşkün, tiryak içiyor ve kafası devamlı surette dumanlı bir kişilik. Muhtemelen Sultan Alaaddin, II. Gıyasettin’i tahta uygun görmediğinden, tüm vezirlerini Kayseri’deki Keykubadiye Sarayında toplar ve gizli kalması şartıyla vezirlerine vasiyet eder. “Eğer benim başıma bir şey gelirse II. eşimden olan oğlum İzzettin’i tahta varis ilan ediyorum” der ve ölümünden sonra da tahtta onun çıkmasını vasiyet eder. O zaman Gıyasettin 17 yaşında, İzzettin ise henüz 7 yaşındadır. Fakat “İki kişinin bildiği, sır olmaktan çıkar” özdeyişi mucibince, Sultan’ın vasiyeti II. Gıyasettin’e sızdırılır. Gıyasettin’in de en yakınında emiri Sadettin Köpekvardır. Daha sonra veziri olacaktır. Hond Hatunla (Mahperi sultan) Sadettin Köpek iş birliği yaparlar. Sultan Kayseri’de misafirlerine ziyafet verdiği bir yemekte Oğlu II. Gıyasettin ve onun emiri Sadettin Köpek tarafından zehirlenir. En güvendiği veziri Celalettin Karatay da yanındadır. Ona vasiyetini yazdırmak ister. Fakat zehirin etkisiyle, vasiyeti yazdırmaya gücü yetmez ve orada 1237 yılında vefat eder. Sonra cenazesi Konya’ya getirilip türbesine defnedilir.

Sultan Alaaddin öyle bir adam ki, çok zeki, ileriyi gören, öngörülü, çağlar üstü yeteneklere sahip inançlı bir kişidir.Yıllar sonra Moğol istilasının olabileceğini düşünmüş ve devleti yeniden ayağa kaldırmak için devletin sahip olduğu yedi varil altını eriterek Alaiye Kalesine saklıyor. Ayrıca hazinenin bir kısmını da Afyon’a götürüyor. İlerisi için her türlü tedbiri alıyor.

II. Gıyasettin tahta geçince veziri Sadettin Köpek ile beraber adeta sürek avına başlarlar. Sultan Alaaddin Keykubat’ın ölümüne çok üzülen veziri Celalettin Karatay adeta dünyaya küser ve kendisine ait Karatay Medresesi’nde inzivaya çekilir. Karatay toplumda saygın bir kişiliğe sahip olduğu için ona dokunmazlar. Kardeşi Kemalettin Rumtaş ise öldürülme korkusuyla Konya’dan kaçar.

Küçük kardeşi İzzettin’le beraber diğer kardeşlerini de Uluborlu Kalesi’ne gönderiyor ve öncelikle tahta varis olarak gösterilen İzzettin’i orada öldürtüyor. Üvey annesi Gaziye Hatunu ise Ankara’ya gönderiyor. Aslen Suriyeli (Eyyübiler’den) olan Gaziye Hatunu, Ankara Kalesi’nde boğduruyor. Böylesine kontrolün kaybolduğu bir ortamda, üvey annesinin küçüğü kundakta olan iki kız evladı daha vardır. Sultan Alaaddin’in en büyük emirlerinden olan Eseleddin Ayaz, bir plan yaparak, öldürülmesinden korktukları bu küçük kızları Alaiye’den Mısır’a kaçırırlar. Eseleddin Ayaz Antalya ve Alaiye’nin fethinde önemli işler yapan bir emirdir ve Ayrıca Sinop’un alınmasında da rolü vardır.

Sultan Alaaddin’in vezirlerinden olan Kemalettin Rumtaş, Sultanın öldürülmesinden sonra Konya’dan Alaiye’ye kaçar. Sultanla beraber Alaiye’ye de çok vakit geçiren ve av faaliyetlerinde bulunan Rumtaş Bey Alaiye’yi çok iyi bilmektedir. Bugünkü Türktaş Köyü’nde hem saklanır hem de avcılık yaparak orada vakit geçirir. Fakat II. Gıyasettin ile veziri Sadettin Köpek peşini bırakmazlar. Takip sonucu Türktaş Köyü’nde Kemalattin Rumtaş’ın yerini tespit ederler ve acımasızca öldürürler. Daha sonraki süreçte; Türkmenler arasında köyün ismi Kemalettin Rumtaş’ın ismine izafeten Rumtaş olarak adlandırılır. Sonraki devirlerde ise, halk arasındaki lehçe farklılığından köyün adı bazen Urumtaş bazen de Urumdaş şeklinde telaffuz edilmiştir.

Banisi Celalettin Karatay olan, Konya’daki Karatay Medresesi vakfiyesinde, Kemalettin Rumtaş’ın hekim olduğu da yazılmaktadır. Ayrıca Karatay Medresesinin karşısında, Kemalettin Rumtaş’ın küçük bir mescidi ve zaviyesi de bulunuyor. Mezarının da zaviyesinin bahçesinde olduğu belirtiliyor.

Alaiye’de Kemalettin Rumtaş gibi öldürülenlerden birisi de Şarapsa Hanın banisi Eseleddin Ayaz’dır. Alanya Kalesi Esat Burcundaki isimsiz mezarın, Eseleddin Ayaz’a ait olması muhtemeldir. Ayrıca günümüzde halk arasında mezarın olduğu yere Esat Dede denilmektedir. (Devamı Yarın)