Gündüz uyuyup gece yol alamaya çalışmak zor olmuş. Bu yetmiyormuş gibi vücut alışkanlıklarının değişmesi de yaşlı hacıları zorlamıştı. En kötüsü kumda nefes alıp vermeye alışmaktı. Kılavuz olmadan yolu bulmak çok zordu. Uyuduğunda sağ tarafında olan tepe, uyandığında kum fırtınası ile sol tarafında olabiliyor veya var olan tepenin olmadığını görebiliyorsun. Kervan yolundan bir sonraki menzil olan Tebük’e kadar kumları aşmak meşakkatli ve hüzünlü olur. Hasta sayısındaki artış, gündüz ki sıcağın tersine gece yüzleri kesen ayaz ve en önemlisi de yiyecek tedarikinde çekilen sıkıntılar. Açlık, yolcular arasındaki iyi ilişkileri zedeliyor, kervandaki tartışmalar husumetlere ulanıyordu. Bunun üzerine sürre emini bir emir yayınlıyor; “Kimde yiyecek nesne var ise adaletle bölüşülmek üzere Kolağasına teslim etsin.  Yarın dinlenme yerinde kim ne verdiyse yerine konulacaktır, padişah sultan adına bizzat ben kefilim.  Emrim hilafına davrananlar kervandan geride bırakılarak cezalandırılacaktır” şeklinde acımasız bir duyuru yaptırır. Kervandan kopmanın ölüm demek olduğunu herkes bildiği için emre itiraz eden çıkmaz.
Hal böyle iken, Şam, Muzayrip, Havran, Ayn-ı Zerka, Balka, Hasa Kalesi, Çölde Bir Yer, Maan-Zâtülhicce, Tebük, Çölde Başka Bir Yer, Medâin-i Sâlih, Vâdilkurâ  beldelerinde mola verilip, hastalar tedavi edilir, yorgunluklar atılır yeni merhaleler için hazırlıklar yapılır derken Vâdilkurâ’da üç gün geçirilir. Artık Sevgilinin şehrine yaklaşılmıştır. Vâdilkurâ’dan Medine’ye sekiz saatlik yol kalmıştır. İkindi güneşi henüz sıcaklığını hissettirdiği sırada kervan yola çıkmak üzere köse vurulmasını bekliyordu. Sürre Emini hazırlıkları kontrol ettirdi. “Medine’ye gidiyoruz, Sevgilinin eşiğine” nidasını duyan kervan, önde Sancak-ı şerif olmak üzere hareket ediyor. Duahan ve mevlidhanlar şükür ayetlerini okuyorlar, aminler gözyaşları ile göğe yükseliyor.  Kervandaki herkes Medine’yle kucaklaşmaya hazır. Yolculuğa devam edilirken, o sırada canhıraş bir feryat duyulur:
“Ravza göründüüüüü!.. Ravza göründüüüüü!...”
Rehberin “Kubbetü’n-nûr” telaffuzunu duyan heyecanlı hacılardan biriydi bu. Elleri ile Ravza’yı işaret ediyor ve bineğinden iniyordu. Onu gören başkaları da. (PALA, İskender: Kervan).
Kubbet’ün-nûr, daha sonraki yüzyılda Kanûnî Sultan Süleyman tarafından yenilendiği vakit yeşile boyatılıp tepesine altından mamul üç topuzlu murassa bir alem koyulmuştur. O zamandan bu yana “Yeşil Kubbe” olarak adlandırılmaktadır.
Ravza Cennet bahçesi demekti. Cennet bahçesini görüp de heyecanlanmayacak kul olabilir miydi? Kervanda büyük bir hareketlilik yaşanıyor. Herkes atlarından develerinden iniyor. Hz Peygambere saygı için. Ve adımlar git gide hızlanıyor. O sırada hafızlardan birisinin sesi duyulur:
“Esselâtü ve’s-selâmü aleyke ya Resûlullah, esselâtü ve’s-selâmü aleyke ya Habîballah, esselâtü ve’s-selamü ale…”  Salavatlara “Şefaat ya Resûlallah!” nidaları karışır. Medine işte bu demekti; Müslümanlar için aşktı… Burada kılınacak namazın Kâbe hariç başka yerde kılınacak namazlardan bin kat üstün olduğu müjdesiyle coşuyor ve Habîbullah’ın “Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” dediği mübarek yere koşuyorlardı. Dört aydır umutla çölleri, belleri adımlayan insanların heyecanıydı bu; şaşırmamak lazım…
Medine Hz. Peygamberin şehriydi, Medine dünyaya medeniyeti getirmişti,  Medine çölün ortasında bir gül bahçesiydi.
Girenes Vadisinden yola çıkan yedi arkadaş bu yorucu ve meşakkatli yolculuğun yorgunluğunu üzerlerinden atmışlardı. İbadetlerini başlarında bulunan hocalarının anlattığı şekilde gerçekleştiriyorlardı.  Her gün çadırlarından çıkıp, Mescid-i Nebeviye giderek önce Efendimizin huzuruna çıkıp; “Esselâmü aleyke yâ Nebiyyallah!” diyerek selamlama yapıyorlar ve memleketlerinden ayrılırken kendilerinden dua isteyenlere dillerinin döndüğü kadarıyla gözyaşları içerisinde dualar ediyorlardı. Beş vakit namazlarını cemaatle kılıyorlar ve sair zamanda da nafile namazlarını ve ibadetlerini hiç eksik etmiyorlar.  Sekiz gün Medine’de ibadet edip, dua ediyorlar; “Ya Rab, Ey yüce Allah’ım bizleri affet, cennetine günahsız olarak bizleri kavuştur” diye dualar ediyorlar. Son olarak Peygamber Efendimize veda ziyareti yaparak kafile ile beraber Mekke’ye doğru yola çıkıyorlar.