Tarihi olayları ele alan tarihçilere.
Özellikle de ucundan kenarından da olsa… 
Siyasetle ilişkisi olan olaylarla, tarihi kişiliklere düzülen övgülere de yergilere de pek fazla inanmadığımı itiraf etmeliyim.
Devrimler ve karşı devrimlerle, darbeler,
Sonrasında iktidarı ele geçiren egemen güç,
Öncelikle. 
Devirdiği gücü en ağır biçimde eleştirmesi bir yana mahkum ettiği gibi öldürebilmekte.
Tarihte bunun bir sürü örneği var.
Bizde 27 Mayıs 1960 darbesinde Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun başına gelenler ibret alınması gereken rezil bir durumdur.
Fransa’da da.
“XVI. Louis (d. 23 Ağustos 1754 – ö. 21 Ocak 1793) 1774-1792 yılları arasında Fransa kralıdır ve Marie Antoinette'nin kocasıdır. Louis Capet olarak da bilinir. 21 Ocak 1793 tarihinde giyotinle idam edilmiştir. Louis saltanatının ilk bölümünde Aydınlanma idealleri doğrultusunda Fransa'da yaptığı reformlarla damga vurmuştur. Bunlar köleliği ve sınıf farkını ortadan kaldırmak ve Katoliklere karşı toleransı artırmaya yönelik çalışmalardı.
21 Ocak 1793'te Fransız İhtilali esnasında "vatana ihanet" suçlaması ile giyotinle idam edilmiştir.”
Darbe ya da başka bir biçimde iktidarı ele geçiren egemen gücü toplum sevse de sevmese de beğense de beğenmese de bu güce biat etmek zorunda kalıyor.
Yazarlar, çizerler özellikle de tarihçiler bile, iktidara gelene övgüler düzerken, devrilene vur abalıya misali vurup duruyorlar.
1960 darbesi sonrasında uzun yıllar 27 Mayıs ‘Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ 1963’ten 1982 yılına kadar bayram olarak kutlandı.
Bayramı 1960 darbesini yapanlar ilan etti. 
Bayramı ortadan kaldıran da 1980 darbesini yapanlardı.
Yani bu bayram.
Darbe ile geldi, darbe ile gitti.
İster devrim isterse karşı devrim olsun.
Her ikisinde de doğru, yanlış, haklı, haksız bir sürü insana suçlamalar yapıldığı gibi aynı şekilde övgüler düzenler de olmuştur.
Tabii ki, 
Devrimlerde de ne kadar olumsuzluklar ve haksızlıklar yapılmış olsa da karşı devrimlere göre, devrimlerin takdir edilecek yanları oldukça fazladır.
27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında başta Celal Bayar, Adnan Menderes ve arkadaşları olmak üzere DP’lilere olmadık hakaretler ve suçlamalar yapılırken, rahmetli Menderes, Polatkan ve Zorlu idam edildiler.
Ama 1982 tarihinden sonra, tüm hakları iade edildi.
Yani.
Suçsuz oldukları, haksız yere idam edildikleri kabul edildi.
Tabii ki bu 20 yıl süre içinde bu kişileri suçlayanlar da oldu. Gizliden gizliye savunanlar da olduğu gibi darbeyi yapanlara övgüler düzenler de yerden yere vuranlar da oldu.
Aynı kervanın içinde yazarı, çizeri, politikacısı ve devlet adamı da vardı.
Örneğin,
Osmanlı padişahlarının kimini göklere çıkarırken, kimini de vatan haini diyerek yerin dibine batırdıklarımız bile oluyor.
Tüm bunları bilerek ve derinliğine inceleyerek mi yapıyoruz?
Yoksa?
Bize bu şekilde aktarıldığı için mi böyle davranıyoruz?
Hiç bu konuda özeleştiri yapanımız var mı?
Şahsen ben bu konuda çok titiz davrananlardanım.
Umarım sizler de aynı duyarlılığı sergilersiniz?
Bence.
Bir siyasetçiyi övmek için.
Muhalifini yerin dibine batırmaya gerek yok!